Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


SİZ DE AYNISINI YAPABİLİR MİYDİNİZ?

SİZ DE AYNISINI YAPABİLİR MİYDİNİZ?


Öğretmenlik dünyanın en kutsal mesleği, layıkıyla yapılırsa. Önceliğiniz öğretmenlikten kazancınızın geçim kaynağı olduğunu öncelerseniz sizin o mesleği yapmanız sadece geçim kaynağı olarak görmenize neden olur. Ama önceliğiniz bu mesleği layıkıyla yapmak, öğrencilerinize, milletinize ve devletinize faydalı olmaksa o zaman durum farklı olur.

Bende 33 yıl bu mesleği her kademesinde yapmaya çalıştım, idarecilik de yaptım, öğretmenlik de yaptım ve geriye baktığımda layıkıyla yaptığımı geri dönüşlerden anlıyorum. Acı tatlı sayısız anı biriktirdim. Binlerce öğrencim oldu. Onlara hep elimden geldiğince örnek olmaya ve faydalı olmaya çalıştım.

Şimdi emekli olalı epey zaman geçti ama öğrencilerimle sık sık karşılaşıyorum ve onlardan güzel şeyler duydukça da mutlu oluyorum. Geçen gün Şube Müdürü olan bir öğrencim benimde bulunduğum bir ortamda arkadaşlarına dönerek: “Siz hocamı çok tanımazsınız. Benim tarih hocamdı. Ordu’da hanımı tam tesettürlü olan nadir öğretmenlerden biri idi ve kim ne der diye düşünmeden Ordu sokaklarında hanımı ile çok rahat kol kola yürüdü. Bir gün bizim köyün imamı ile çarşıda gezerken uzaktan hocama rastladık ve imam arkadaşıma şu gördüğün bizim tarih öğretmenimiz” deyince, bizim imamın şaşkınlığı bir süre geçmedi, hayret etti “Valla helal olsun adama, demek böyleleri de varmış” dedi.

Böyle yüzlerce örnek verebilirim ama gerekli de değil. Demek istediğim hangi mesleği yaparsanız yapın ama hakkını verin. Bununla ilgili çok güzel bir örneği sosyal medyada görünce ben de; “helal olsun, demek ki bizim meslekte böyleleri de varmış.” Dedim ve paylaşmaya karar verdim. Gerçekten her babayiğidin yapacağı bir şey değil. Böylelerinin sayısının artması dileğiyle.

“Adam 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp "hocam beni tanıdınız mı?" dedi.

İhtiyar Öğretmen:

- Hayır tanımadım.

Adam:

- Hocam nasıl tanımazsınız!.. Ben ilkokul öğrenciniz M....a. Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de "herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım" demiştiniz. Ben utanmış̧ ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum... Sizden bir komut daha geldi.

"Şimdi herkes gözlerini kapatsın." Ortalarda bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış̧, devamla, aynı sessizlik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç̧ kimseye hiç̧ bir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz.

Büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı... Hocam ben şimdi 60 yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim. “Utancı bilerek yaşamak korkunç̧... Daha da korkuncu, bilerek yasatmak.” der Edip Cansever.

Hocam siz bana o utancı yasatmadınız. Yaşasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum. Ama beni utandırmamanızı hiç̧ unutmadım Hocam.

Şimdi hatırladınız mı beni?

İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:

- O olayı ertesi gün unutmuştum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladım

Sizlere "gözlerinizi kapatın" dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim.

O sen miydin?

Bilmiyordum, nasılsın?”

Gerçek öğretmenlik bu, bu davranışı sergileyebilme olgunluğunda olanlardan öğretmen yapmak lazım. Günlük yaşayan, emeli, ideali, misyonu ve vizyonu olmayan adamları da derhal bu meslekten el çektirmek lazım.

Hele son zamanlarda oldukça yaygın halde hem iktidara hem de muhalefete yalakalık huşunda yarışan tipleri ise bu mesleğin kapısından hiç geçirmemek lazım ve varsa da temizlemek lazım. Asli görevi neyse onu yapmalı öğretmen. Benim gibi emekli olunca da istediğini yapsın.

Haksız mıyım?