Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Mehmet Ali AYDIN


SİZE BİR HİKAYEM VAR OKURSANIZ

SİZE BİR HİKAYEM VAR OKURSANIZ


 

NASIL MEMUR ARADINIZ
Dünyanın Coruna yada diğer adıyla Covit-19 adıyla meşhur virüsle uğraştı şu günlerde bizlerde ülke olarak, millet olarak ve devlet olarak hem bu musibetle uğraşıyor ve dünyanın hayranlığını kazanan bir başarı öyküsü yazıyoruz. İşin garibi bir de o virüsten daha tehlikeli ve kronik olan iki ayaklı virüslerle uğraşmak zorunda kalıyoruz.
İşin enteresan tarafı öbür virüs için insanoğlu yakında aşı, ilaç ve tedavi konusunda mutlaka bir yol ve yöntem bulacak ama bizimkilerin tedavisi mümkün değil.
Esas konuya dönmek istiyorum. Ana Muhalefet partisi grup başkanlarından birisi, hani konuşurken her tarafını kıvıran ve elini sallayarak muhataplarını tehdit eden birisi. Adını yazarak ismini gündeme bile getirmeye değmeyen bir hilkat garibesi. Milletin şu zor günlerinde Cumhurbaşkanını kastederek “Sarayı başına yıkacağız. Nasıl olur bilmem ama yıkacağız. Sarayın memurları yerine devletin memurlarının iş başına geleceği bir döneme geçeceğiz ve devlet tıkır tıkır işleyecek. O zaman geldiğinde devletin memurları sakın siz korkmayın, size bir şey olmayacak.” diyor küstahça ve bazılarını da sarayın memurları olarak yaftalıyor. Bu bir bölücülüktür. Devletin çalışanlarının arasına ikilik sokmaktır. Sonra kendisine darbe çığırtkanlığı mı yapıyorsun denilince kıvırmaya alışık olduğu için yine kıvırdı ve “Yok ben öyle demek istemedim, yanlış anlaşıldım, seçimle demek istedim” dedi ama dediğine kendi de inanmadı.
Ben şimdi buradan onların devlet memurundan ne anladığı ile ilgili yaşadıklarımı anlatayım da onların devlet memurundan kastı ne olduğu iyi anlaşılsın. 5 Aralık 1977 yılın da Genel seçimler yenilenmiş, darbe dönemleri hariç CHP ilk defa %41,4 oranında oy alarak 213 milletvekili çıkararak birinci parti olmuştu.
Önce Bülent Ecevit azınlık hükümeti kurmuş ama meclisten güvenoyu alamamıştı. Sonra Süleyman Demirel’in Başbakanlığında II. Milliyetçi Cephe hükümeti kurulmuştu. Araya giren “Güneş Motel” olayı olarak adlandırılan ve demokrasimizin kara lekelerinden biri gerçekleştirilerek Adalet Partisinden 12 milletvekili ayartılmış ve II. Milliyetçi Cephe hükümeti bu ayartılanların desteği ile verilen gensoru ile düşürülmüştür.
Hükümeti kurma görevi alan “dürüst” Bülent Ecevit bunlardan hepsine bakanlık teklif etmiş, iki tanesi kabul etmemiş ve on tanesi bakanlık görevine getirilmiş. Bağımsızlardan da Faruk Sükan’a Bakanlık verilmek suretiyle, onun da desteği sağlanmıştı. Böylece kurulan bu hükümet 05 Ocak 1978 tarihinden itibaren 12 Kasım 1979 tarihine kadar görev yapmış ama istenilen başarı sağlanamamış, yapılan ara seçimlerde de Adalet Partisi karşısında hezimete uğrayınca istifa etmek zorunda kalmıştı. Yaklaşık 670 gün görev yapan bu hükümet zamanında yapılan kıyımı anlatmak için bir kitap yazmak gerekebilir.
Ben burada sadece kendi başımdan geçeni anlatmakla yetineceğim. Aslında bu da uzun bir hikâye ama kısaca anlatmaya çalışacağım. Ecevit hükümeti kurduktan kısa bir süre sonra Milliyetçi Cephe zamanında atanan bütün üst düzey bürokratları sürdüğü gibi, sıradan memurları bile milliyetçi, muhafazakâr ve mukaddesatçı diye bir bir sürgün etmeye, hiç alakası olmayan görevlere atamaya başladı. Benim gibi biraz sivri uçluları ise çalışamayacağı, solcuların ve komünistlerin kesin hâkim olduğu yerlere sürüyordu ki gitmesin, görev yapamasın ve müstafi duruma düşsün. Giderse de başına gelecekleri bilsin de de öyle gitsin.
Ben de o yıllarda Bolu Seben Lisesi’nde görev yapıyorum. Köken olarak da milliyetçi, muhafazakâr ve dini hassasiyetleri olan bir aileden geliyorum. Bu değerlerime karşı herhangi bir şey yapıldığında da sonuçları ne olursa olsun karşı çıkıyorum, çıkarım ve halende çıkıyorum. Göreve 5 Ekim 1977’de başladım ve başladıktan üç ay sonra da partisinden istifa eden “namuslu” milletvekilleri ile Bülent Ecevit hükümeti kuruldu (05 Ocak 1978)
Bu hükümet kurulunca haliyle bizim gibi düşünen bütün memur ve öğretmenlerde bir tedirginlik başladı. Yapılan uygulamaları ve tayinleri görüyoruz ve sıranın bize ne zaman geleceğini bekliyoruz. Önce Okulumuz Müdür ve Müdür Yardımcılarının hepsi görevden alındı ve farklı yerlere sürüldü. Onların yerine kimlerin geldiğini söylememe gerek yok.
Biz yine elimizden geldiği kadar devletin memuru ve öğretmeni olmaya özen gösteriyor ve görevimizi layıkıyla yapmak için çabalıyoruz. Ama bir yandan da bize karşı baskılar artmaya başlıyor. Benim branşım olan dersler benden alınıyor, ben maaş karşılığı derse giriyorum, ama bir ilkokul öğretmeni benden alınan derslere ücretli giriyor. Tabi bizim bir şey söyleme hakkımız yok. Öğrenciler bile buruma isyan ediyor.
Ama biz yalakalık yapmayıp mücadelemize devam ediyoruz. Bakıyorlar ne yaparlarsa bende yılgınlık yok, gevşeme yok ve öğrenciler de beni tutuyor. O zaman bundan temelli kurtulalım yolu tercih ediliyor. CHP ilçe Başkanı, Belediye Başkanı, Kaymakam ve Okul Müdürünün gayretli çalışmaları, devletin kendilerine verdiği makam arabaları ile Bolu su yolu ediliyor ve benim tayinim çıkarılıyor. Hiçbir gerekçe yok. Gerekçe “isteğe bağlı” tayin. Tarihler 21 Mayıs 1979 gösteriyor. Hiç tayin istediğimi de hatırlamıyorum.
Nereye biliyor musunuz? O dönem Bolu’nun Küçük Moskova’sı diye anılan Kıbrısçık ilçesine. Seben Lisesi’nde tek branş öğretmeniyim beni sürüyorlar, gittiğim Kıbrısçık Lisesi’nde 7 şube var benim branşımdan 4 öğretmen. Bunların devlet memuru anlayışı bu.
Mehil müddeti kullandıktan sonra, göreve başlamak için gidiyorum. Biliyorum başıma gelecekleri ama en azından korktu dedirtmek istemiyorum. Evraklarımı sevk ettireceğim İlköğretim Müdürü yok, yerine bakan kimse yok. Ne zaman geleceği belli değil. Okula geliyorum Müdür yok, Müdür Yardımcısına gidiyorum, bakıyorum aynı okul mezunuyuz branşımız farklı ama bir birimiz iyi tanıyoruz. CHP’in aradığı devlet memurlarından.
Bana beklememi söylüyor ama bu arada telefonla birileri ile konuşuyor. Anladım ki durum tehlikeli, hemen dışarı çıktım. Beraber geldiğim şoför arkadaşa hemen gidelim çabuk dedim. Aracımıza bindik yola çıktık karşıdan 15-20 kişilik bir grup ellerinde sopalar ve demirlerle bizden tarafa doğru geliyorlar. Aracımızı üzerlerine sürüyor, silahlarımız çekiyor ve camlardan üzerlerine doğru tutunca çil yavrusu gibi dağılıyorlar, bizde canımızı kurtarmış oluyoruz.
Ben bir umut, müstafi duruma düşmemek için, Bolu Devlet Hastanesi’nde çalışan tanıdık bir doktordan 15 günlük rapor alıp gönderiyorum. İçinde rapor olduğunu tahmin ettikleri, için zarfı açmadan iade ediyorlar.
Son çare bir adamını bulup Bağımsızlardan Bakan koltuğuna oturan Faruk Sükan’ın bir adamını bulup kendisine ulaşıyor, durumu anlatıyor ve sürülmeme karşı değilim ama çalışabileceğim can güvenliğim olan bir yere verilmemi istiyorum. Vali beye bir pusula yazıp, durumumla ilgilenmesini istiyor. Ben de seviniyorum, Valiye çıkacağım, mümkün değil, vali yardımcısı ile görüşüyorum, beni milli eğitim müdürüne gönderiyor, onun kapısından geri dönüyorum ve bir müdür yardımcısı ile görüşebiliyorum. O da bana “benim elimden bir şey gelmez” diyor.
Ben çaresiz, üzgün bir şekilde ayrılıyorum ve çok severek yapmaya çalıştığım öğretmenlikten 572 gün sonra devlet memuru olamadığım için müstafi duruma düşerek ayrılıyorum. Düşünün 15 yıl tahsil görüyor, çile çekiyorsunuz, yokluk çekiyorsunuz, anarşi ve terörün kol gezdiği Ankara’da okul bitiriyorsunuz ve öğretmen olarak atanıyorsunuz. Karanlık eller sizin bütün emeğinize bir kararname ile son veriyor. Kocaman bir yedi ay boş geziyorsunuz. Mesleğiniz var yapamıyorsunuz. Siz böyle bir şey yaşadınız mı? Yaşamadıysanız bilemezsiniz.
Nihayet bu kıyıcı hükümet yapılan ara seçimlerde hezimete uğrayınca Süleyman Demirel’in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alarak göreve başlayınca Seben’deki dostlarım beni arıyor ve tekrar geri dönmemi istiyorlar. Yeniden Bakanlığa müracaat ediyorum ve 31 Aralık 1979 yılın son günü yarım günlük mesainin olduğu bir günde Bolu il emrine verilen tayinimi Bolu’da kalmam ve istediğim okula verilmem tekliflerine rağmen kabul etmiyor ve yeniden Seben Lisesi’ne eski görev yerime dönüyorum.
Anlatacak daha çok şeyler var ama epeyce uzun oldu. Umarım okursunuz. Son olarak da CHP grup başkan vekili olan her tarafı oynayan adama şunu söylemek isterim, siz galiba benim gibi çalışan değil de sizin leb dediğiniz de leblebiyi anlayan taklacılar arıyorsunuz. Eskiden olduğu gibi Vali’nin İl Başkanınız olduğu, Kaymakamınızın İlçe Başkanı olduğu dönemleri özlüyorsunuz. Nafile, o devirler çoktan geçti.
Siz en iyisi Afrika’ya gidin de orada bunları yapabileceğiniz bir ülke bulursunuz umarım. Diyorlar ki CHP’ye neden oy vermiyorsun. Ben de diyorum ki oy verecek bir nedenim yok.
İster inanın isterseniz inanmayın yazdıklarımda eksiklik var fazlalık yok.