Hala çıkmayınca arkadaşı; derhal suya daldı. Bir zaman aradı ve fakat bulamadı arkadaşını.
Tekrar suyun yüzüne çıktı.
Yorulmuştu gerçekten. Bu yorgunluğu psikolojikti daha çok. Korkusu hala geçmemişti ve babasının nasıl olup da iki bin mil uzaklıktan kendisinin yanına gelip, tehlikeyi haber verdiğine inanamıyor.
Sürekli beyni zonkluyordu. Hem de elbiseleri üstünde olduğu halde.
Neden sonra, İrene epey uzaklarda bir yerde suyun yüzüne çıktı. Fantine’ye bakarak el sallarken, gülümsüyordu.
Fantine, arkadaşına aynı işaretle karşılık verdi ve artık kıyıya gelmesini söyledi yüksek sesle bağırarak.
İrene kenara geldi ve arkadaşının yanına oturdu: - Nasıl, hangimiz daha çok kaldık bu kez? Önceleri hep Fantine idi, en fazla kalma şampiyonu suyun altında.
İrene zaten şaka yapmıştı.
Fantine, dalgındı. Cevap vermiyor, uzaklara, taa uzaklardan geçen gemilere bakınıyor gibiydi. Gibiydi zira, zihni çok ağır bir şeyle meşguldü. İrene bunu anlamıştı.
Arkadaşının derdine ortak olmak ister bir eda ile:
- Fantine, dedi, nen var senin Allah aşkına? Fantine, gördüklerini anlatmaktan kaçınmadı:
- Hayret.. Hayretlik bir şey..
Söylesene!.
Köpek balıklarına az kalsın yem oluyordum..
- Nasıl kurtuldun ya?
Babam, geldi ve beni uyardı. Yoksa gitmiştim.
- Nee? Delirdin mi sen? Baban mı? Hayır, pardon Fantine, kız, ay bakayım sana, pardon, aklını mı yitirdin yoksa?
Fantine:
-Yoo, aklımı filan yitirmedim.
İrene:
- O zaman mantıklı bir şeyler söyle de inanayım.
- Ben de işin o noktasındayım ya işte. Doğru; bunun bir mantığı yok ama, aynen böyle oldu. Babam geldi ve yakınımda durarak köpek balıklanna karşı beni o uyardı, iki defa üstelik.
İrene, üzgün üzgün:
- Desene seni de kaybettik..
- Bana inanmamakta haklısın. Bak sana bir önerim var.
- Söyle.
- Gel seninle bir telefon kabinine gidelim ve babamı arayıp sorayım. Sen de yanımda ol. Kulaklarınla duy. Tamam mı?
Üstlerindeki elbiseleri çıkarıp günlük kıyafetlerini giydiler. Birlikte ana yola çıktılar. Bir arabaya binerek şehre geldiler.
Doğruca bir telefon kabinine girdiler.
Fantine numaraları çevirdi, hattın öbür ucunda olan babasına, “Alo. Baba!. Dedi.
- Alo kızım sen misin?
-Benim baba?
-Nasılsın kızım?
- İyiyim. Sen nasılsın babacığım?
- Teşekkür ederim, fena bir durum yok.
- Babacığım, biraz önce benimle beraberdin. Bana denizin dibinde yardımcı oldun.
- Yanılıyorsun kızım, aramızda iki bin millik mesafe var.
- Yanılmıyorum baba, üzerinde çizgili ve beyazlı kırmızı çiçekli gömleğin vardı.
- Evet kızım, üzerimde dediğin gömleğim var şu anda. Ama ben hiç bir şey hatırlamıyorum kızım. Demek... Tanrı’nın yardımı ulaşmış sana..
- Baba öptüm. Bay bay..
Ahizeyi yerine koydu ve babasıyla konuştuklarını dinleyen arkadaşına baktı. Durgun durgun bakınıyordu İrene.
Birlikte yürüdüler...
