D. Mehmet ŞEKEROĞLU

Tarih: 17.12.2024 09:17

SURİYE'DE NELER OLUYOR?

Facebook Twitter Linked-in

 

Yazımın başında itiraf edeyim ki, (henüz) tam olarak bilmiyorum! Sadece, bazı tahminlerde bulunabiliyorum. Makalem, bu tahminlerimden bir kısmının özetlendiği bir deneme mahiyetindedir.

Önce şunu belirteyim: Suriye'de bir "devrim"miş gibi lanse edilmek istenen durum, belli ki, önceden (Baas ve Esad da dahil; belki Rusya belli bir zamana kadar hariç) tüm tarafların az çok içinde olduğu bir kumpasla şekillenmişe benziyor. Dolayısıyla, Suriye'de bir "devrim"le değil, özde ekonomik bir değişiklik yaratmayacak olan bir "hâkim düzen"i devretme oyunuyla karşı karşıyayız. Bir aile veya klan diktatörlüğü olan Baasçı Esad rejimi gitmiş, yerine, "abdestli kapitalist" zihniyet taşıdığı anlaşılan, yani, modernleştirilmiş İslamî ideolojiyle halkı aldatmasına izin verilen El Golani getirilmiştir! Bir çocuk oyunundaki "Al kardeşim, bal kardeşim, ben yoruldum sen oyna!" durumunda olduğu gibi. "Yoruldum" kavramını değiştirelim: "Yıprandım! Halk nezdinde ve uluslar arası destek anlamında, gücümü ve inandırıcılığımı yitirdim!"

El Golani'nin de, içinde USRAEL'in belirleyici bir rol oynadığı "müesses nizam" tarafından iktidara hazırlanan ve getirilen bir proje, yani emperyalizmin bir devşirmesi olduğunu sanıyorum. 

Daha önce Irak'ta ve Libya'da yaşandığı gibi, "devrilme", neredeyse bir çeşit "tereyağdan kıl çeker" gibi gerçekleşmiştir. Böyle bir "devirme"yi ancak, bunun yapıldığı ülkeye ekonomik desteği garantileyebilecek; bürokratik, ideolojik ve askeri kadroyu önceden devşirme gücüne sahip, müesses nizam'ın (gizli/ arka plandaki) aktörleri kotarabilirler.

*

Yukarıdaki genel analizden/ tahminden sonra, Suriye'deki yeni durumun Türkiye açısından ne anlam taşıyabileceği sorusunu soralım. Bu bağlamda, makaleyi iki madde sunarak toparlayayım:

1. Suriye'nin yeni rejimi, söylendiği gibi, Türkiye'deki vatandaşlarının önemli bir kısmının ülkelerine geri dönmelerini sağlayabilecek midir, acaba? Bunun büyük oranda gerçekleşeceğini sanmıyorum. Çünkü, a) "Geri dönüş", örneğin Almanya'daki Türkler için ne oranda sözkonusu olabildiyse, Türkiye'deki Suriyeliler için de tahminen öyle olacaktır. Büyük çoğunluk, yılların pekiştirdiği kurulu düzenlerini bırakıp gitmeyecektir; b) Hükümet de, derinden bağlı olduğu uluslar arası yüksek mercilerden gelen telkinlere uyarak, göçmenleri ülkelerine geri dönmeleri konusunda zorlamayacaktır, tahminen. Sözkonusu "merci"ler için, göçmen kakalama siyaseti vazgeçmeyecekleri bir ulus devletleri yıkma stratejisidir.

2. Suriye'de, çoğulculuğu kabul ederek İslamî ideolojiyi esas aldığını söyleyen yeni iktidar; USRAEL güdümlü ve BÖLÜNMECİ YPG/ PKK hareketine karşı nasıl bir tavır takınacaktır? El Golani iktidarının gerçek karakterini anlama yolunda, bu konudaki tutumu asıl mihenk taşı olacaktır. Mantık, bu konuda da bizi olumsuz düşünmeye itmektedir: USRAEL, iktidara getirdiği güce, tabii ki BÖLÜCÜLÜK yaptıracaktır. Tahminen bir "DEVŞİRİLMİŞ İslamcı"/ kripto USRAELci (benim naçizane uydurduğum kavramlardır) olan El Golani'nin Millî/ Ulus Devlet hassasiyeti taşımadığını, emperyalizmin çoğulculuk/ "çok kültürlü toplum" - yâni, BÖLÜCÜLÜK - projesini benimsediğini biliyoruz. Nereden? Kendisiyle röportaj yapan Batılı gazetecilere söylediklerinden!

("Çok kültürlü toplum" projesinin, emperyalizmin hizmetinde bir BÖLÜNME projesi olduğunu, bu köşede yayınlanan makalelerimin bazılarında anlatmıştım. Bkz. Ordu Hürses'in internet sitesinde bulunan yazılarım).

KÖR NOKTA KÖŞESİ 

1. "Çok kültürlü toplum" deyince, aklıma otomatikman Musevi asıllı Daniel Cohn-Bendit gelir, hep. USRAEL DEVŞİRMESİ "Kızıl Dani", dünyayı yöneten Çete tarafından nerelere sokulmamıştır ki! Bir kısmını sayalım:

- Filozof Jean-Paul Sartre'ın yanına;

- 1968 öğrenci hareketinin liderlik kürsülerine;

- 1980li yıllarda başlatılan BÖLÜCÜ Yeşiller Hareketi'nin/ Partisi'nin yönetim katlarına;

- USRAELci Avrupa Parlamentosu'nun (AP) derin idaresine;

- Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı iken, AP temsilcisi olarak ona ÇOĞULCULUK/ "çok kültürlü toplum" TELKİNlerinde bulunmak için defalarca onun yanına...

2. ABD Dışişler Bakanı Antony Blinken, 13 Aralık'ta Ankara'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışışleri Bakanı Fidan ile Suriye'nin geleceğini görüştü. USRAEL'in yaratıp kullandığı IŞİD'le ilgili ahlaksız yalanlarla ve ukala bir tehditle, mealen şöyle dedi: "Suriye'de desteklediğiniz güçler YPG/ PKK'ya saldırmasın! Onlar, bizimle birlikte IŞİD terörü ile mücadele ediyorlar!" Türkiye bunu reddedince NATO "müttefikimiz" (!) ABD ne yaptı? Hemen Suriye'nin Deyrizor kentindeki, Fırat'ın iki yakasını birbirine bağlayan iki köprüyü havaya uçurdu. Bunun tek amacı vardı: Türkiye'nin Suriye'de desteklediği muhalif güçlerin YPG/ PKK'ya karşı mücadelesini engellemek!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —