Değerli okurlar, Suriye’de yaşanılan süreci herkes haberlerden takip etmiştir. Suriye’de 61 yıl süren rejim tamamen ortadan kalkmıştır. Halkın coşkusu devam ediyor. Aynı coşkuyu Dünya’nın çeşitli bölgelerine sığınmış Suriyeliler ile birlikte Suriyeliler kadar olmasa da içten içe Türk Halkı da yaşıyor. Bu coşkuların yaşanmasın da taraflar sonuna kadar haklıdır.
Türkiye’de artık gözler ülkelerine dönen Suriyeli sayılarının açıklanmasındadır. Zira öyle bir ortam oluştu ki şöyle milyonları bulan geriye göç yaşanırsa bizimde ekonomik durumumuz belki düzelir, onların göç etmesiyle boşalacak işçi boşluğunu belki doldururuz ve işsizlik biraz azalır gibi ham hayal kuranların olduğunu biliyoruz. Hâlbuki Türkiye’nin asıl sorunu eğitim sisteminin ürettiği, üniversiteli işsizler ordusudur. Artık Mastırlar hatta doktoralar dahi kurtarmıyor. Şimdi bu gençlerimize Suriyelilerin boşalttığı iş alanlarını mı sunacağız? Onların boşalttığı iş alanlarında zaten işçi açığımız vardı. Şimdi daha da fazla açığımız olacak. Ancak Üniversite diplomalı gençlerimiz yine işsiz kalmaya devam edecekler. İçlerinden bazıları egolarına hâkim olup çıraklıkla başlayıp usta olmayı öğrenebilirlerse piyasanın en iyi ustalarından olacaklarından da hiç şüphem yok. Çünkü piyasada genç zanaatkâr kalmadı. Mevcutlar ise evlere şenlik. Detaylara girmek istemiyorum. Geçelim.
Suriye’de muhaliflerin rejimi yıkmış olmasının küresel etkileri de mevcuttur. Bunları, kaybedenler ve kazananlar olarak ikiye ayırabiliriz. Kimler kaybetti? En başta İran ve Rusya kaybetti. İran mezhepsel olarak sahip çıktığı ve on milyarlarca dolar kaynaklarını akıttığı Suriye’ye, bana göre tamamen veda etmiştir. Elbette içeride de bunun yansımaları olacaktır. İlerleyen süreçte olup olmayacağını göreceğiz.
Rusya; son 12 yıl içinde asırlar boyu amaçlarından biri olan sıcak denizlere inme politikasını gerçekleştirmiş gözüküyordu. Suriye’deki üslerini boşalttığı gibi Doğu Akdeniz’deki kaynaklar üzerinde ki mücadeleden de tamamen saf dışı olduğunu söyleyebiliriz. Rusya’nın sadece bu bölgeden değil, Libya’dan da sökülüp atılacağını değerlendiriyorum. Afrika politikaları da akamete uğrayacaktır.
Ortadoğu Arap krallıkları; bu süreçten hiçte memnun olduklarını sanmıyorum. Zira cetvelle çizilerek dedelerine ikram edilen eski Osmanlı toprakları üzerinde ki hükümranlıklarının sıkıntıya gireceğini bekliyorum. Zira bu sürecin diğer krallıklarda ki Arap halkının da uyanmasına neden olacağını değerlendiriyorum. Yeniden Arap baharımı? Olabilir.
Çin; diğerleri kadar olmasa da İran etkisinden dolayı oldukça fazla etkilenecek ülkelerdendir. Küresel Güç olma yolunda ilerleyen Çin’in Orta doğuya, etkili politik müdahaleleri olmuştu. Bu olayla birlikte orta doğuya yönelik politik manevralarında, eski etkisi olmayacaktır.
İsrail; Suriye’deki istila harekâtları için sebep olarak göstereceği aparatları kaybetmiştir. Şimdi ise muhalifleri kışkırtma eylemlerine hiç beklemeden başladı. Ancak eskisi gibi olacağını sanmıyorum. Bu kısım çok uzun sonra İsrail üzerinden bir analiz yapacağım.
Bu süreçte hiç tartışmasız asıl kazanan Suriye halkı ve Türkiye’dir. Eğer sığınmacıların planlı bir şekilde geriye dönüşlerini sağlayabilir isek, işte o zaman gerçek kazanan olacağız. Türkiye’de iken eğitim almış milyonlarca genç, gelecekte Suriye’nin geleceğine damga vuracaktır. Suriye’de düzen sağlanıp devletin kurumsal olarak yapılandırılarak bütünlüğü sağlanabilir ve hükümetlerin iş başına, demokratik seçimlerle geçmesi sağlanabilirse dış müdahalelerin önü kapanacaktır. (Aksi olursa, bildiğimiz Suriye’yi konuşmaya devam ederiz) Bu durum ilişkilerimiz de, Azerbaycan’dan olduğundan çokta farklı olmayacaktır. Muhtemelen yeniden kurulacak Suriye Ordusu ve savunmasının eğitimi ve esas tedariki Türkiye’den sağlanacaktır. SUŞA antlaşmasına benzer bir antlaşma da olabilir. Suriye’nin Güney sınırlarına da Türk Askeri inebilir. Bunun ne anlama geldiğini İsrail daha iyi değerlendirecektir. Bizde değerlendirmeliyiz. Bu süreçte İsrail’in sınırları belli olmaz ise bu sefer uzaktan değil, doğrudan İsrail ile karşılaşmamız kaçınılmazdır. (Malumunuz İsrail, ABD'dir.) Konvansiyonel anlamda İsrail bize tehdit oluşturamaz. Ancak iş dönüp dolaşıp yine Nükleere dayanıyor. Artık eksik olan, bize ait olan Nükleer güç olmak zorundayız. Bu kadar alanlara sadece yumuşak gücünüzle hâkim olmanız mümkün değildir.
Batı; her zamanki Batı’dır. Hazımsızlığı o kadar çok ki, (yazım yine uzadı ancak devam). bu süreç onlara da yarıyor. Ancak işin içinde Türk var ise onlar yoklar. Geçtik, adamlar Sovyetler Birliğinin dağılmasından bu yana güç zehirlenmesine bağlı 34 yıldır stratejik akıl tutulması hastalığı yaşıyorlar. Avrupa’nın ortasında yeniden büyük bir savaşın önünü açtılar. Tükeniyorlar, fakat o kibrin bunları bitirdiğinden haberleri yok. Gerçekten, stratejik anlamda zavallı durumdalar. Artık söylediklerinin bir anlamı da, dikkate alınır bir tarafları da kalmadı. Dünya bunları görüyor, bunlar kendilerini görmüyor. Böyle tuhaf, absürt bir durum. YPG/PKK’ya da geleceğiz. Sonra devam edeceğiz.
Kalın Sağlıcakla…