Bugün, 9 Eylül 2025 Salı

Mehmet Ali AYDIN


TARAFIMIZ BELLİ OLSUN

TARAFIMIZ BELLİ OLSUN


 

Zaman öyle hızla akıp gidiyor ki bazen gündeme yetişemiyoruz. Aynı anda birden çok olayla karşılaşabiliyoruz. Ve bunlar bizi ister istemez yakından ilgilendiriyor. Bazıları var ki insanın kanına dokunuyor. Son yıllarda özellikle ülkemizde kimlik olarak bizden gibi görünen ama yaşayış, düşünüş, tavır, davranışı ve hayat tarzı ile bize tamamen yabancı olan ne idiğü belirsiz bir kesim gündemimizi belirlemeye ve değiştirmeye çok büyük bir gayret gösteriyor.

Sokaklarda anadan üryan, cascavlak dolaşıyorlar ve adına da özgürlük, çağdaşlık, yaşam tarzı ve moda diye uyduruk birkaç kelimenin arkasına sığınıyorlar. Namuslu, dürüst ve ahlaklı insanları resmen tahrik ve taciz ediyorlar. Birisi müdahale edince de basın, yayın, sosyal medya ve diğer mecralardaki yandaşları ile sizi linç ediyorlar.

Sokaklar adeta kasap vitrinlerini çağrıştırıyor, umuma açık yerlerde de utanmadan domuzlar gibi çiftleşiyorlar. Kendilerini uyaranları da kişisel özgürlüklerine müdahale etti diye şikâyet ediyorlar. Konya’da çırılçıplak doktora muayeneye giden kapalı annenin kızı önceden hazırlık olduğu belli bir şekilde kıyafetinden pardon çıplaklığından dolayı kendisini muayene edemeyeceğini söyleyen doktoru sosyal medyada reklam ediyor. Bizim aklı evvellerde hemen hareket geçerek doktora soruşturma açıyorlar. Yazıklar olsun. Doktorlar sizin çıplak bedenlerinizi ellemek zorunda mı?

Hayvan severler türedi, ortak özellikleri hayvanları kutsayıp, insanlardan daha değerli hale getirmeleri. Akıl tutulması yaşıyoruz resmen ve yetkililerde bu hayvan tapıcılara bir şey diyemiyorlar. İlginçtir, sokakta annenin kucağında köpek 2-3 yaşındaki çocuğu yanında yürüyor. Düşünsenize evladını kucağına almayan anne bozuntusu köpeğini memesinin üstünde taşıyor.

Cuma günleri öğle vakti Cuma namazında camiye gelen Müslümanlara hutbe okunuyor, okunanlara dokunmuyor ama laik kaşalotlara dokunuyor. Hutbe siz değil Müslümanlara okunuyor neden üstünüze alınıyorsunuz ki, sizi ilgilendiren bir şey yok ki!

Ülkemizde bir kesim var laiklik maskesi takmış ve Atatürkçülük siperi arkasına sığınmış işi gücü İslam’a ve Müslümanlara saldırmak. Ben kâfirim, ben inkârcıyım diyemiyor ama dolaylı da olsa inanlara saldırmayı ve hakaret etmeyi kendine vazife edinmiş. Bizim saf bazı Müslümanlarda bunların ateşine körükle gidiyor.

Tunceli Munzur gözelerine mescit yapımına karşı çıkan aleviler gündeme oturdu. Bir yerde mescit veya camii yapımına kim karşı çıkar sorusuna cevap vermek oldukça zor. Gayri Müslim Avrupa ülkelerinde bile Müslümanlar sayısız cami yaptılar oradaki Müslüman olmayan idareciler ve halk karşı çıkmadı. Ama gel gör ki bizim aleviler Munzur gözelerinde yapılan mescide ateş püskürüyorlar. Aklıma Papaz ile karga hikâyesi geldi nedense:

Kiliseye yeni atanan bir papaz ilk iş olarak kilisenin çanını iyice temizlemiş. Ertesi gün çanı çalmaya geldiğinde çanın üzerine bir karganın pislemiş olduğunu görmüş ve yine temizlemiş. Ancak olay ertesi gün ve daha sonraki günlerde de devam edince bu kargayı yakalamaya karar vermiş. Bunu nasıl yapabileceğini soruştururken mahallenin muhtarı şöyle bir tavsiyede bulunmuş.

Muhtar: Sen çanın yanına bir parça peynir ve bir kadeh rakı koy ve sonucunu bekle demiş.

Papaz denileni yapmış ve hakikaten ertesi gün hayretler içerisinde kargayı uyuşuk vaziyette çanın yanında yakalamış. Karganın nefesi rakı kokuyormuş. Hayvan tuzlu peyniri yiyince susamış ve su yerine rakı içip sarhoş olmuş.

Papaz kargaya: Ulan demiş Hristiyan’san kilisenin çanına pislemezsin, Müslüman isen rakı içmezsin. Söyle bana sen nesin?

-Karga kekeleyerek. BEN GİRİTLİYİM demiş. O misal mescide karşı çıkan aleviler gerçekten siz nesiniz? 

Yazımızın başlığını tarafımız belli olsun koyduk. Bizim hacmimiz belli, olaylar karşısında yapabileceklerimiz belli. Mesela katil, kâfir, zalim İsrail’in Gazze’de uyguladığı soy kırıma benim müdahale etmem imkânsız ama en azından Hz. İbrahim (AS) ile karınca hikâyesinde olduğu gibi tarafımı yukarda saydığım olaylarla ilgili olarak belli ederim.

Yazıyı uzun olduğu için okumayacağınızı biliyorum ama olsun en azından tarafımı belli edecek bir belge olsun istedim ve sizi kıssa ile baş başa bırakıyorum.

Hz İbrahim peygamber, kral Nemrut’ a karşı gelmiş. Nemrut, ne güçlü ve acımasız bir kral olduğunu herkes görsün anlasın diye Hz İbrahim‘ in ateşte yakılması emrini vermiş. Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp odunları tutuşmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış. Nemrut’un askerleri İbrahim Peygamber‘i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış.

Bu sırada, göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:

– Acele ile nereye gidiyorsun?

Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alıp cevap vermiş:

– Haberin yok mu? Nemrut, Hz İbrahim peygamberi ateşe atacakmış. Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.

Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:

– Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?

Bir damla su taşıyan karınca:

– Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.

Hayat akarken, geçmişte de günümüzde de zalimler hâkim olsa da gücümüz yettiğince zalime karşı durmayı bir görev bilelim.