Bugün, 31 Ocak 2025 Cuma

Mehmet Ali AYDIN


TARİH YALAN SÖYLEMEZ

TARİH YALAN SÖYLEMEZ


 

Fakat tarihe yalan söylettirirler. Ankara-Çubuk Yeşilöz Mahallesinde öğle namazını kılmış ve camiden dışarı çıkmıştım. Caminin hemen yakınında bulunan kahvehanenin dışarısında bir masa etrafında üç arkadaş oturmuş sohbet ediyorlar. Hemen yakınlarında oldukça dikkat çeken iki motosiklet ve oturanların ikisinin üzerinde de motorcu kıyafeti.

Ben de "meraklı Melahat'ım" ya yanlarına gidip tanışmak ve muhabbet etmek istedim. Yanlarına vardım kendimi tanıttım, yanımda bulunan dünürümü tanıttım, onlarda kendilerini tanıttılar. İkisi de Ankara'da bir sürücü kursunda motosiklet hocası, üçüncüsü de oradan bir genç. O da ilahiyat terk olduğunu söyledi.

Hocam madem tarih öğretmenisiniz, ben de tarihe çok meraklıyım. Size bir soru sorabilir miyim? Dedi. Ben de biraz da şaka yollu tamam ama "çalıştığım yerden olsun" dedim ve mevzuya girdik. Bana, hocam Ankara savaşında Timur mu yoksa Yıldırım Beyazıt mı Haklı? Dedi. 

Buyur buradan yak. Ve bende olaya hangi açıdan ve nereden baktığınıza bağlı dedim. Hemen kendi cevapladı ve Timur haklı dedi ve bir sürü neden saydı. Ben de Yıldırım Beyazıt haklı dedim ve nedenlerini madde madde saydım. Bende bunu bekliyordum hocam dedi. Ve mevzuyu enine boyuna konuştuk.

Çoğumuz nedenleri biliyoruz. İkisi arasında mektuplaşmalar, ikisini birbirlerine karşı kışkırtmalar uzayıp gider. Fakat Timur Anadolu'ya saldırarak Yıldırım Beyazıt'ın mahremine girmiştir. Bu bile Yıldırımın haklılığı göstermeye yeter. Sonra ihanete uğramış, yenilmiş ve bunun Osmanlı için ağır sonuçları olmuştur falan falan...

Aynı olaya farklı bakan iki kişinin de haklı olması mümkün değildir. Gel gör ki tarihi yazanlar kendi görüşlerini işi içine katınca, olay mecrasından sapınca tarihi istediğiniz gibi söyletirsiniz ve o zaman tarihe yalan konuşturursunuz.

Şöyle düşünün memleketinizi dışardan işgale geliyorlar ve size saldırıyorlar. Savaş bir aylarca sürüyor ve siz düşmanı yeniyor ve geri püskürtüyorsunuz. 

Sonra savaşın tarihe not düşülmesi gerekiyor ve siz savaşın kazanılmasını bir albayın olağan üstü başarısına bağlıyorsunuz. Savaşı kazanan ülkenin millet adına Başkomutanı olan Padişahını veya Cumhurbaşkanını görmüyorsunuz. Savunma Bakanını atlıyorsunuz. Genel Kurmay Başkanını yok farz ediyorsunuz. Orada savaşan ordunun Başkomutanını ve üst rütbedeki yüzlerce subayını es geçiyor ve onlardan hiç bahsetmiyorsunuz.

Ve savaşı bir albayla kazanıyor ve onu kahraman yapıyorsunuz. Birisi bunu açıklasın. O savaşta hiç bir subayın adı geçmiyor, hiç kimsenin katkısı yok. Böyle bir şey olabilir mi? 

İstanbul'u Ulubatlı Hasan fethetti demekle bunun farkını birisi söylesin. Tarih yalan söylemez ama söylettirilir.

Bu kadar başka sözüm yok!