Hz. Adem’den son Peygamber Hz. Muhammed Efendimize kadar ne kadar peygamber geldiğine dair kaynaklarda net bir sayı verilmemektedir. Hz. Peygamber’den gelen bir rivayete göre gönderilen peygamber sayısı 124 bin kadardır. Bazı rivayetlerde 224 bin olarak geçer.
Kimi antropolijik tahminlere göre, insanlık tarihi birkaç yüz bin yıl kadardır. Kimi tahminler ise iki milyon yıl kadar geriye götürmektedir insanlık tarihini.
Yine kimi bilimsel tahminlere göre bu güne kadar , yeryüzünden 110 milyar insan gelip geç miştir. Bu rakamı doğru kabul edersek, yüz binlerce peygamberin gelip geçtiğini kabul etmekte zorlanmamak her halde mümkündür.
Allah’ın gönderdiği din tektir: İslam. Ama şeriatların sayısı ne kadardır bilemiyoruz. Her peygamber zamanın ve toplumların durumuna göre tebliğ yapmıştır. Çünkü her toplum aynı değildir. Zaman ve c oğrafik şartlar,kültürel yapı ve yaşam tarzı bakımından birbirinden çok çok farklı olmuştur kadim topluluklar, toplumlar ve kavimler. Bu günde böyledir.
Bu nedenlerle din aynı olmakla beraber (İslam) şeriatlar farklı farklı olmuştur.
Hakiki dine karıştırılan bir çok mitoloji, efsane ve hurafe olduğu bir başka hakikattir. Son din olan İslam da bu talihsizlikten hayli etkilenmiştir.
Mesela Peygamberimiz hakkında Kur’an’ın tanımladığı misyon ve özellikler ile kimileri tarafından yüklenen misyon ve vasıflar arasında bazen akıl almaz uçurumlar olduğu da keza acı bir gerçektir.
Tasavvur edilen Peygamber çok başka, hakiki Peygamber çok başkadır. Allah’ın vasıflarını beyan ettiği Hz. Muhammed ( SAV) ile kimi kaynaklarda anlatılan Hz. Muhammed arasında o kadar çok fark görülmektedir ki, akıl alır gibi değil. HZ. Muhammed, öncelikle bir insandır. “ Ben de sizin gibi bir beşerim.” ( Kehf,110).
Bir örnek:
Bir gün Allah Elçisi,bir hurma bahçesinin yanından geçerken insanların ağaçlarda bir şeyler yaptığını görür ve sorar: “ Siz ne yapıyorsunuz?”
Aşı yaptıklarını söyler çalışmakta olanlar.
Resulullah şöyle der:
“Bir faydasının olacağını hiç sanmam.”
Hasat zamanı gelir ve insanlar daha çok hurma toplarlar ve bunu öğrenen Allah Elçisi aynen şöyle söyler:
“Ben de bir insanım. Siz böyle işleri benden daha iyi bilirsiniz.”
Daha başka bir çok örnek vermek mümkündür. Bir rivayette, Hz. Peygamber’in sırtında iğne deliği kadar iki gözü olduğu ve böylece arkasında olup bitenleri gördüğü beyan edilir. Oysa, bu sadece bir tasavvurdur, gerçek değildir.
Yine, Hz. Muhammed’in gölgesinin olmadığı yani olduğuna nur olduğuna dair rivayetler de gerçek olmayıp tasavvurdur.
Yücelteyim derken insani özelliklerini yok sayan böylesi algılar oluşturanlar, bilmiyorlar ki, insanüstü bir Elçi tanımı yapmış olmaktalar. Tarihte benzeri sayısız örnek var.
İlgili ayetin meali şöyle:
“ Muhammed yalnızca bir elçidir; Ondan öncede elçiler gelip geçmiştir. O halde o ölür ya da öldürülürse, topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Fakat kim topukları üzerine dönerse, iyi bilsin ki Allah’a hiçbir zarar veremez; Halbuki Allah,şükredenlerin karşılığın verecektir.” ( Âl-i İmran,144).
Aşırı yüceltme övmek değildir.
Peygamberlerin tamamı insandır. İnsanüstü vasıflara sahip değildir.
Hıristiyanlar HZ. İsa’yı övelim derken o kadar ileri gittiler ki, O’nu haşa ve kella Allah’ın oğlu olarak tasavvur ettiler de böylece küfrün kuyusuna düştüler.
Aynı hatayı Yahudiler, Üzeyir Peygamber hakkında işlediler.
Hz. Peygamber’in şu uyarısı kafidir:
“ Beni, Hıristiyanların Meryem’in oğlunu yücelttikleri gibi yüceltmeye kalkmayın. Ben yalnızca bir kulum. Benim için şöyle deyin: O, Allah’ın kulu ve elçisidir.”
Aşırılığın her türlüsü sapkınlığa kapı açar.
“İşlerin ne hayırlısı orta olanıdır.” (Hz. Muhammed).