Hayatımızın her safhasında tatlı dilin ve güler yüzün öneminden bahseder ve “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” der ekleriz. Klasik ifadeyle şu üç günlük dünyada herkesin, hepimizin öyle olması gerekir.
Asık suratlı olmak veya insanların içini karamsar söylemlerle karartmak, ezelde karakterin simsiyah ve buz gibi soğuk olmasından kaynaklanır. İnsan, bu konu üzerinde çalışır ve kendini yenileme çabası gösterirse sonuç daha farklı olacaktır.
Yaşamımız gereği bir insanın, zamanla ağzından zehir akan asık suratlı bir insanı görmeye mecbur olduğu anları yaşamıyor değiliz! Bu vesileyle keyfimizin bozulduğu ve huzurumuzun kaçtığı anları da istemeyerek yaşıyoruz elbet.
Halbuki, tebessüm parayla değil, bedavadır. Tebessümlü bir yüzü gören insan mutlu olur ve çevresine tebessümle nazar eden de üzülmez ve neşesi artar. Kaldı ki, insanların yanında suratı asık durmanın hiçbir getirisi olmadığı gibi, böylesi insanlara inancımız gereği meleklerin lanet edeceği kuvvetli rivayetler arasında yer almaktadır.
Huyu, suyu, ahlakı ve yüzü güzel olan bir insan, hem bu dünyada, hem de ahrette iyiliğe kavuşur. Hal böyle olunca
bir kimsenin iyi bir insan olup olmadığı; tatlı dilli, güzel ahlaklı, güler yüzlü, cömert, alçak gönüllü, tevazu sahibi, merhamet ehli, kolay anlaşılabilirliği ve paylaşımcılığı ile anlaşılabilir.
Bu anlamda iyiliği tavsiye edip, kötülükten uzak durmak çok güzel bir ahlak örneğidir. Bu vasıf insanların kendilerinde topladığı özelliklerin başında gelmektedir.
Sabırlı olmak, öğrenmeye açık tavır sergilemek, güler yüzlü davranmak, özür kabul etmek, adaletli, merhametli, eline diline beline sahip olabilmek, aklına fikrine zikrine düşüncelerine hal ve hareketlerine dikkat etmek, adap sahibi, cömert, nasihat dinlemek ve nasihat verebilmek, hataları örtmek ve görmezden gelmek, suçları ve yanlışları araştırmadığı gibi, denk geldiğinde bunları bilmezden gelerek unutmak ve insanlara kendi güzel ahlakı ile muamele etmek, bir insanda olması gereken en büyük özelliklerin başında gelmektedir.
İnsanları refaha ve mutluluğa götürecek bu yolun aksi istikamette hareket edip kalp kırmak, doğru bir davranış olmadığı gibi, aynı zamanda büyük bir günahtır. Bir ara “ İnsanın ar damarı, bir kimsenin kalbini kırdığı halde, hiçbir şey olmamış gibi davrandığında ve umursamadığında da çatlar” şeklinde bir söz okumuştum.
Evet, durduk yere ve bir hiç uğruna kalp kırmanın karşılığının olmadığını görüyoruz, bunun tersi olarak mutlaka bir gönül kazanmakta büyük mükafatlara değer diye düşünüyorum.
Kaldı ki, doğru bir sözü yanlış bir kimse söylerse, bu söz doğrudur. Bu bakış açısını tersten okumak istersek, yanlış bir sözü doğru bir kimse söylerse yine bu sözde yanlıştır.
Özetle ifade etmek gerekirse, şu kısacık ömrümüzde; gülmekten, tatlı dilden, güler yüzden, hoş sohbetten, hal hatır sormaktan, sadaka vermekten, selam vermekten, ilim öğrenip sahip olduğumuz ilimle amel etmekten, tevazu ve alçak gönüllülükten, sevmekten, kıymet bilmekten, değer vermekten, şükür etmekten, vatanımızı ve milletimizi sevmekten, sevdiklerimizi koruyup kollamaktan ve hatalarına rağmen değerlerini düşürmeden herkese eşit sevgi, saygı, muhabbetten, hak edenin hakkını vermekten, ahlaktan, edepten, maneviyattan, seni seviyorum demekten daha güzel bir şey olabilir mi? Elbette olamaz.
Bak ne güzel demiş ünlü bir arif! “Asık surat ve buz gibi çehre ile etsen bir sözünle kırk kitabı tarif, at o dili ite yesin. Bozuluyorsa insan seni gördüğünde, gidip olsan kırk diyara arif, at o ilmi çöpe gitsin.” Kalın sağlıcakla.