Bir varmış, bir yokmuş, bir ormanda üç kızıyla birlikte yaşayan bir adam varmış. Yeşil renkli adamın alnının ortasında tek gözü varmış. Kızların üçü de güzelmiş ama en güzeli en küçük kızmış.
Bir kış günü yeşil renkli adam, odasında otururken boğa büyüklüğünde bir karga penceresine konmuş:
- Gak, gak, gak... Ben kargalar kralıyım. Senin kızlarından biriyle evlenmek istiyorum.
Bunun üzerine adam, kızlarının oturduğu odaya gitmiş. En büyük kızına:
- Kargalar kralı seninle evlenmek istiyor, ne dersin? Demiş.
Büyük kız:
- Benim, İspanya Kralı’nın oğlu ile sözlü olduğumu unuttun mu?
Aynı soruyu ortanca kızına sormuş. O da:
- Ben denizler kralının oğlu ile nişanlıyım. Bilmiyor musun? Demiş.
Yeşil adam, küçük kızına nasıl olsa kabul etmeyeceğini düşünerek bir şey sormamış ve kargalar kralına:
- Kızlarım seninle evlenmek istemiyor, demiş.
Öfkelenen kral, adamın tek gözünü çıkararak uçup gitmiş. Adamın çığlığı üzerine, kızları hemen odasına koşmuş. Gözünün neden çıkarıldığını sormuşlar. Adam, öfkeyle:
- Kargalar kralı, içinizden biri ile evlenmek istediğini söylemişti. Siz reddedince, gözümü çıkardı.
Küçük kız:
- Baba, bana neden söylemedin? Ben kabul edebilirdim, demiş.
Adam:
- Öyle ise, kargalar kralı bir daha gelirse senin evlenmek istediğini söyleyeceğim, demiş.
Ertesi gün, kargalar kralı yine geldiğinde adam, küçük kızının kendisi ile evlenmek istediğini söylemiş. Bunun üzerine kral, adamın gözünü yerine yerleştirmiş ve sonra şöyle demiş:
- Kızına söyle. Ben, yarın sabah geleceğim. Beyaz elbisesini giysin, süslensin. Sonra uçup gitmiş. Öbür gün kral, binlerce karga ile adamın evinin önüne gelmiş. Yapılan törenin ardından kargalar kralı, diğer kargaların eşliğinde küçük kızı yanına alarak gitmiş. Dağları, tepeleri aşmış. Yalçın kayalar üzerindeki şatosunun bahçesine varmış. Diğer kargalar, kral ile kraliçeyi bahçede bırakıp uçmuşlar. Kral ile kraliçe baş başa kalmışlar. Kral:
- Kraliçem! Bir zamanlar ben, insanların kralıydım. Fakat, kötü bir iş yaptım ve bu hâle geldim. Yedi yıl sonra görüşürüz diyerek uçmuş, gözden kaybolmuş. Kızcağız yalnız kalmış. Yapayalnız kalan kız, aylar sonra kırlara çıkmış. Bir köye varmış. Çamaşır yıkayan ihtiyar kadın görmüş. Ona:
-Sana yardım edebilir miyim? Diye sormuş.
İhtiyar kadın, çok memnun olacağını söylemiş. Kız çamaşırları güzelce yıkamış. Çamaşırlar bembeyaz olmuş. Kraliçe, ihtiyar kadına başından geçenleri anlatmış.
Aylar, yıllar geçmiş. Kraliçe, yedi yıla bir gün kala, “Bir gün sonra veya bir gün önce, ne fark eder? Nasıl olsa yedi yıl doldu sayılır.” diyerek lambayı yakmış ama, oda hâlâ kapkaranlıkmış. Ertesi gün kargalar kralı gelmiş, yatağına yatmış. Ama kraliçeye hiç görünmemiş. Kraliçe, lambayı alıp yatağa doğru yaklaşmış. Bir de bakmış ki, yatakta yakışıklı bir kral yatıyor. Kraliçe iyice görmek için biraz daha yaklaşınca, kral uyanmış.
-Eyvah, sen ne yaptın? Başımıza gelecek kötülükleri bekleyin artık. Görünmeyen düşmanım kim bilir bana ne tuzaklar kuracak? Diye bağırmış.
Kraliçe, çok utanmış, pişman olmuş. Başını yere eğmiş. Kral, kıza acıyarak:
Sen, bilmeden bu hatayı yaptığın için seni bağışlıyorum. Fakat, hemen şatodan çık. Çünkü, olacak olan kötü şeyleri görmeni istemiyorum, demiş.
Kraliçe dışarı çıkınca, gizli düşmanları, kargalar kralını demir zincirlerle bağlayarak okyanusun ortasında bulunan bir adaya götürmüşler, orada hapsetmişler.
Kraliçe, aradan geçen zamana rağmen kralın gelmediğini görünce, ihtiyar kadının yanına gitmiş, durumu anlatmış. Kadın, ona şöyle yol göstermiş:
-Bu demir pabuçları ayağına geçir. Şu torba ve testiyi al. Torbada ekmeğin, testide suyun var. Hiç bitmez. Şu bıçağı da al. Şarkı söyleyen ve demir kıran mavi ottan biraz kesersin. Demir pabuçların iyice eskidiği zaman, kocanı bulmuş olacaksın. O, okyanusun ortasındaki bir adada tutsaktır.
Kraliçe, teşekkür etmiş. Aylarca yol yürümüş. Acıkınca ekmek yemiş, susayınca testiden su içmiş. Bir yere gelmiş, demir kıran ve şarkı söyleyen mavi otu görmüş.
Bu ottan biraz kesmiş. Bir süre daha yol yürümüş. Bu arada demir pabuçları tamamen eskimiş. Güneş doğarken, bir deniz kenarına gelmiş. Kıyıdaki küçük kayığa binerek, üç gün sonra adaya varmış. Kralı bulmuş. Meğer, kralı bekleyen iki kurt varmış. Mavi ot, “Ben mavi otum. Şarkılar söyler, demir kırarım/’demiş. Kurtların ikisi de mavi otun şarkısını duyunca hemen uyumuş. Kraliçe, mavi otu kralın ayaklarındaki zincire sürmüş. Zincirler kırılmış.
Karga kral derhal insan şekline girmiş. Kral ve kraliçe bir birlerine sarılmışlar. Kral, uzakları göstererek:
- Şu gemileri görüyor musun? Diye sormuş,
-Evet, demiş kraliçe.
- Onlar bizi almaya geliyor. Buradan kurtulacağız.
Kral ve kraliçe, gemilerle ülkelerine dönmüşler. Ömür boyu, mutluluk içinde yaşamışlar.
(Japon Masalı)