Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Kemal MENCELOĞLU


TERCİHİMİZ NE OLMALI?

TERCİHİMİZ NE OLMALI?


 

 

Yaptığımız tercihler vermesin bize keder,

Ne yaparsa Yüce Allah elbette iyi eder.

 

Çoğu defa tercih sıkıntısı çekeriz. Acaba hangisini yapsam daha iyi olur der dururuz. Bazen turnayı gözünden, bazen de dostu sözünden vururuz. Doğru tercihler bizi mutlu diğerleri ise mutsuz eder.

        Ahmet, azimle, istekle çalışır okulları bitirir. İlahiyat Fakültesini okumuş, öznesi KUR’AN ve Hadis olan bir eğitim almıştır. Artık öğretmendir. İlim irfan ordusuna katılıp ekmeğini yediği, suyunu içtiği memleketine; vergileriyle okuduğu milletine faydalı olmak istiyordu. Yaz kış dememiş arı gibi her çiçeğe konup bilgi dağarcığını doldurmuş, hayat ağacını ağır ağır çıkmaya başlamıştı. Seviyordu okumayı, okutmayı, milletin yavrularına marifet adına artı değer katmayı.

         Anadolu’nun bağrından, fakir sayılan bir ocaktan ama besmeleyle büyütülmüş bir kucaktan geliyordu. Varlığı değil ama yokluğu, garipliği, yoksulluğu çok iyi biliyordu. Ama yolsuzluğu, haksızlık yapmayı, haram kazanç yollarını hiç bilmezdi. Helallere dost, haramlara uzak bir hayat tarzıydı onun yaşadığı.

       

        HAYAT EN BÜYÜK OKULDUR

        Fakülte bitmiş, ömürden tam bir yıl gitmiş fakat atanamamıştı. Boş duramazdı tabi, bir şey yapmalıydı. Hepimiz biliriz ki, boş adam hoş adam değildir. Kendine ve aile bütçesine katkı yapabilmek için bir kahvehanede garsonluk yapıyordu. Ancak orada iş bulabilmişti. İsteyerek yaptığı bir iş değildi ama dürüstçe çalışıyordu.

       Her gece başını yastığa koyduğunda hep kendine şu soruyu sorardı. “ Sen ne yapıyorsun Ahmet? Kaç yıllık okul hayatın var. Okuduğun Kur’an, Hadis, Arapça, İngilizce nereye gitti? Kahvede garsonluk ne kadar devam edecek?” Bu deli sorular her geçen gün kafasını daha çok meşgul ediyordu.

       Çalışkanlığı, hakperestliği, iş disiplini, dürüstlüğü ve güzel ahlak sahibi oluşu işveren Celal Beyin dikkatini çeker. İki kahvesi ve iki tane fırını vardır. Bulunduğu şehirde en çok işyeri olan şahıslardan birisidir Celal Bey.

 

        İLGİNÇ BİR TEKLİF!

        Patron birgün garson Ahmet’i yanına çağırır ve ona şu teklifte bulunur: “ Seni mülküme ortak etmek istiyorum, ne dersin? İki kahvehanem ve iki fırınım var. Yarısına ortak olacaksın. Senden hiç bir kuruş istemiyorum, yeter ki benimle beraber çalış, işlerimizi ilerletelim, daha da büyütelim. Hemen karar veremezsen sana üç gün müsade veriyorum. Düşün taşın ve kararını bana bildir. “

       Eğer derdimiz dünya ise, küçük bir şehirde başa konan “devlet kuşu” denir buna. Böyle bir teklifi baba oğluna, ana da kızına yapmaz. Şu da var ki; derdi dünya olanın dünya kadar derdi olurmuş. Ne demiş gönül dostları:

 

“Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden,

Din de gitti, dünya da gitti elimizden. “

 

        Ama Ahmet düşünür, o eğitim ordusunun dünyalığı az da olsa gönüllü neferi olmak ister. Atanamadığı için garsonluğa girmiştir. Kimsenin malına, mülküne ortak olmak değil, bu milletin evlatlarına Allah’ın dinini, Resulullahın sünnetini anlatmak için fakülteyi bitirmiştir. Bu teklif onu mutlu etmiştir ama vicdanı rahat etmemiştir.

        Üç gün beklemeden yarın sabah işe gelince patrona şu cevabı verir. “ Abi, Allah senden razı olsun. Malının bereketini artırsın. Ben bu teklifi kabul edemeyeceğim. Öğretmen olmak istiyorum.” Deyince Patron Celal Bey:” Evladım sen ne yaptığını bilmiyorsun.      

 

        Öğretmen olsan sen karnını bile zor doyurursun. Kaç lira maaş alacaksın? O para senin hangi ihtiyacını karşılar? Yarın pişman olup geleceksin ama o zaman da ben seni almayacağım. Aklını başına al, ona göre karar ver. “ Fakat Ahmet’in kararı değişmemiştir. Ne diyordu Yunus Emre:

“Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi,

Malda yalan mülk de yalan

Var birazda sen oyalan.”

 

        HİCRETTEN BİR KESİT

        Kardeşlik ( Muahat) Antlaşmasının adını her birimiz duymuşuzdur. Mekke’den Medine’ye göç eden yaklaşık yüz elli hane yani aile orada Efendimiz tarafından kardeş ilan edilmişlerdi. Muhacir- Ensar Kardeşliği. Mekkeli muhacir Medineli ensarın malına mülküne ortak ediliyor, kardeşi sayılıyor. Dünya tarihi ilk defa böyle bir olaya Medinede 622 yılında Hz. Muhammed’in (sas) öncülüğünde şahitlik etti. Eşi ve benzeri olmayan bir olay.

        Genç yaşta müslüman olan Abdurrahman b Avf Medine’ye gelince Ensardan Sad b Rebi ile kardeş ilan edilir. Sad malının yarısını Abdurrahman kardeşine teklif edince; Abdurrahman ona der ki:” Allah malını bereketli kılsın kardeşim. Ben senin sıcak dostluğunu, kardeşliğini hissettim fakat malını almak istemiyorum. Sen bana pazarın yolunu göster. Mekkeliyim ve ticaret ehliyim “ der.

         Ticaret yapmaya başlayınca kısa zamanda yeni mekanda yeni işine âşina olur ve güzel kazanç elde etmeye başlar. Efendimize durumundan bahsedince “ Allah malının bereketini artırsın Abdurrahman” diyerek onun için  dua eder. Peygamber duasına alan Abdurrahman b Avf:” Onun duası bereketine olmalı ki, elimi kuma soksam altın oluyor” diyecektir.

          Ahmet’e gelince o bu ticaretin manevi yönünü, ilim-irfan bölümünü tercih etti. Elbette ortada Ensar- Muhacir Kardeşliği diye bir durum yok ama yarısı teklif edilen bir ticaret var. Ancak ender  insanların red edebileceği bir teklifi geri çeviriyordu. Kolay olduğunu düşünemiyorum. Zaten o da ender insanlardan birisiydi. Çalışkan, gayretli, gözü tok ve edepli.

 

        AHMET BEYE DE YOLLAR AÇILIR

        Yollar Ahmet’e de açılır ve fazla uzun sürmeden öğretmen olarak tayini çıkar. Gönlünün arzusu gerçekleşmiş, vicdanını rahatlatan mesleğine kavuşmuştur. İlim her şeyin üzerindedir. Mal, makam, servet ve şöhret,  ilmiyle amil olan alimin ancak peşinden koşabilir. Önüne asla geçemez.

Yine Yunusa söz verelim”

 

“İlim meclislerini aradım kıldım talep,

İlim geride kaldı, illa edep illa edep.”

 

        Siz Ahmet Beyi tanımıyorsunuz ama ben tanırım ve bilirim. Size de söylemek isterim ki, o bugün mesleğinin zirvesinde güzel bir şahsiyettir. İlmiyle, ameliyle ve edebiyle öğrencilerine nefesi yettiğince faydalı olmaya çalışmaktadır. Lisede başlayan öğretmenlik, akademik hayatla birlikte onu Hadis Profesörlüğüne kadar yükseltmiş; memleketimizde sahasının uzman insanlarından birisi olarak görevini sürdürmektedir. Yazdığı dolu dolu ondan fazla eseri ve yüzlerce makalesiyle göz doldurmakta, hepimize örnek olmaktadır. Allah razı olsun, sayılarını artırsın. Ne demiş gönül dostları:

 

Dolaştım dünyayı, giymedim başıma taç,

Ne zengini tok gördüm ne fakiri aç,

Ya Rabbi öyle bir fevzi kanaat ver ki,

Namerde değil merde de eyleme muhtaç.

 

         Duamız odur ki Allah hiç bir kulunu kendinden başka kimseye; ne namerde ne de merde muhtaç etmesin. Biz sekizi yaşayan oniki kardeşiz. Rahmet olası Anacığım derdi ki; “ Oğlum, Allah sizi ne muhanete ne de bir birinize muhtaç etmesin. Sadece kendisine muhtaç etsin. Onun hazinesinde çoktur, o isteyen herkese verir” Anamın duası bereketiyle olmalı ki, aynen dediği gibiyiz. Allah cümlemizi ana-baba duası alanlardan eylesin.