Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Kemal MENCELOĞLU


TOPLUMSAL HUZUR VE BARIŞIN YOLLARI

TOPLUMSAL HUZUR VE BARIŞIN YOLLARI


Toplumsal huzur olmadan olmaz

Bir tas suyla kazan elbette dolmaz

Bütün fertlerimiz dürüst olmalı

Gün yüzü görmeyen çiçekler solmaz

Toplumu bozanlar huzuru bulmaz

 

       İnsan sosyal bir varlıktır. O yalnız yaşayamaz. İlk yaratılan insan Hz. Adem(as)”Yalnız olan dünyayı neyleyim dedi ve Allah Teala yanına Hz. Havva’yı verdi karşıt bir cins olarak. Hemde onları, bugün yaşayan her insanın gitmek için can attığı cennetine koydu ve “Yiyin, için lakin şu ağaca yaklaşmayın” dedi. Demek ki Allah yanında insanın yeri cennetmiş, yeter ki hak etmeyi bilsin, kendi değerini bilsin.

       İnsan insanlarla yaşar, işte bir çok insan ve en küçük sosyal yapı taşı olan ailelerin bir araya gelişiyle toplumlar oluşur. Toplum bir arada huzurla nasıl yaşar? Ne yapmalı ki huzurla yaşamalı? Faydalı, hayırlı bir birey veya aile nasıl olmalı? Bu her insanın kendine sorması gereken bir sorudur.

 

       1-ARANIZDA SELAMI YAYIN

       İslam Peygamberi toplumsal huzur ve barışın tesisi için selamlaşmanın yayılmasını, hal ve hatırın sorulması gerektiğini acil bir çözüm olarak ortaya koymaktadır. Hatta o kadar ki, cennete giden yolun imandan, imana giden yolun sevgiden, sevgiye giden yolun ise selamdan geçtiğini kesin ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Bunu hayatı boyunca yaşamış, ashabına yaşamaları için sürekli tavsiyelerde bulunmuştur.

       İslamda en hayırlı şey nedir Ey Allah’ın Resul’ü diye soran ashabına : “Yedirmen içirmen ve selam vermendir.” buyurunca, kime Ey Efendim sorusuyla karşılaşmış, o da “ Tanıdık, tanımadık; bildik bilmedik herkese” ifadesini kullanmıştır. Huzur ve mutluluk için bundan daha güzel bir anahtar ne olabilir? Çünkü bunların biri maddi yapımızı teşkil eden midemizi, bir diğeri de bizi insan yapan gönlümüzü doyurur. Göze, gönüle ve mideye ancak böyle hitap edilir.

       Bugün buna ne kadar muhtaç olduğumuz izahtan varestedir. Selamsız, kelamsız ve duyarsız bir dünyada yaşıyor; bir diğerine asık surat , kırgın ve kızgın bakışlarla bakan bir toplum oluşturduk. Bu son derece tehlikeli ve hayra alamet olmayan bir durumdur. Bu olumsuz anafordan süratle çıkmamız ve hayatımızı her geçen gün karartan bu olumsuz tablodan kurtulmamız lazımdır. Toplumu oluşturan bütün insanların bir birinin güler yüzüne, tatlı sözüne çok büyük bir ihtiyaçları vardır.

 

      2- İKRAM AHLÂKI (MİSAFİRPERVERLİK)

      Milletlerin buna da büyük ihtiyaçları vardır.  “Allah’a ve ahirete iman eden misafirine ikram etsin diyen” bir dinin mensubu ve bir Peygamberin ümmetiyiz. Kapıya geleni “ Tanrı misafiri” kabul eden, ihtiyacını gidermemeyi eksiklik olarak gören; “Ne verirsen elinle, o da gider seninle “ kültüründen gelen değerli bir milletin mensuplarıyız. Paylaşmayı, pay almaktan ziyade pay vermeyi seven bir gelenekten geliyoruz.

       Cennetin yollarının sadaka taşlarıyla örüleceğini, güler yüz ve tatlı sözle yürüneceğini biliyor ve inanıyoruz. Bir sadakanın bin belayı def edeceğini, bir hırka ve bir lokmayla gönüllerin feth edileceğine inanıyoruz.

 

Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil

Ne vermişsen fakire

Çok olmazsa az değil

 

Veren ellerin alan ellerden daha değerli olduğunu öğrenerek büyüdük.

      Medinede Efendimizi misafir eden Ebu Eyyüp Ensariyi milletimizin misafir olarak, Sultan diye anarak yüzlerce yıldır İstanbul’da nasıl ağırladığını hepimiz biliyoruz. Efendimize altı ay ev sahipliği yapana bu millet hayat boyu sultan muamelesi yapıyor. Bunlar çok farklı duygular. Bilenler bilir, bilmeyenler de günü gelir öğrenir.

 

      3- HEDİYELEŞMEK

      Efendimiz :” Hediyeleşin, çünkü hediye gönülden kiri söküp atar,” buyurur. Çünkü hediye hem göz hem de gönül doyurur.

Hz. Mevlana şöyle der:

“Dostların yanına eli boş gitmek

Değirmene buğdaysız gitmeye benzer

Hak Teala mahşerde sorar halka

Diriliş günü için hani armağanınız?”

Hediye insanlar arasında güzel dostluk köprüleri kurar. Onun maddi değeri değil, manevi kıymeti paha biçilmez. Bir çok kırgınlık ve kızgınlıkları bir çırpıda siler atar. Toplumsal huzura büyük katkı sağlar.

      

      4- HOŞGÖRÜ VE MÜSAMAHA

      Öyle bir hale geldik ki, düşmanlardan esirgemedik ama dostlarımıza çok gördük. Adeta dostlarla aramıza kopmaz bir ağ ördük. Görüp geçmek varken, hataları örtmek varken sürüp geçmeyi tercih ettik. Halbuki affedici, bağışlayıcı ve müsamahakar olmaktı bize yakışan. Efendimiz amcası Hamza’yı öldüren Vahşiyi, ciğerlerini yiyen Hindi affetti, biz en küçük hatalarımızı bile bağışlayamadık. Halbuki huzurlu bir toplum için buna çok büyük ihtiyacımız var.Yunus’u yeniden dinlemek gerek

 

“Bakın şu çeşmeye su içmeye tası yok,

 Yıkma insan gönlünü yapmaya ustası yok .”

 Gönül ustalarına selam olsun...