Bugün, 28 Mayıs 2025 Çarşamba

D. Mehmet ŞEKEROĞLU


TÜRKİYE, "ENVERLAND" OLUR MU?

TÜRKİYE, "ENVERLAND" OLUR MU?


 

Müsadenizle, geçen haftaki makalemin son bölümünü alıntılayarak başlamak istiyorum, bu yazıma:

"Hitler'i (hatta gerektiğinde Hitler'e rağmen!) derin kumpaslarla Hitlerleştiren ABD'ydi/ Üst DerinÇete'ydi. ÇETE, diktatörleri getirir ve onları, devşirmelerini kullanarak destekler, ZULÜMlerini artırır. Aynı anda, yine devşirmelerini kullanarak halkı onlara karşı kışkırtır.'Tavşana kaç, tazıya tut!' taktiğiyle, becerebilirse iç savaş çıkarır. El altından desteklediği Diktatör'e karşı verilen "demokrasi mücadelesi"nde (!) "yardımcı olma" (!) bahanesiyle o ülkeye ÇÖKER...

Diktatör Hitler'e dönersek: Sonuçta olan - planlandığı gibi - işgal edilen ve bağımsızlığını yitiren Almanya'ya oldu... Ama: Türkiye, Almanya değildir! 'Her kuşun eti yenmez!'"

*

"Enverland", Almanca bir sözcüktür. Türkçe'ye, "Enver Ülkesi"/ "Enver'in Ülkesi" olarak çevrilebilir. Osmanlı'yı (tamamen) Alman kolonisi yapmak isteyen II. Wilhelm Almanyası'nın emperyalist aklı tarafından uydurulmuş ve ısrarla kullanılmıştır. Enver Paşa'nın tüm Osmanlı ülkesini temsil ettiği anlayışından yola çıkan bir bakış açısıdır. Alman İmparatorluğu, kuklası olarak gördüğü Enver Paşa'yı "Bogazdaki hasta adam"ın ("der kranke Mann am Bosporus") tek/ diktatörleştirilmiş temsilcisi saymaktaydı. Bu anlayışın mantığı aslında çok basitti: "Eğer biz, Almanya hayranı olan ve ekonomik, askerî ve ideolojik iplerini elimizde tuttuğumuz Enver Paşa'yı Osmanlı'da tek adam/ diktatör yaparsak, onu kontrolümüz altında bulundurmak suretiyle tüm ülkeyi de kontrol ve işgal edebiliriz!"

*

Dünyadaki "gelişmekte olan ülke" (!) diktatörlüklerine ("Tek adam rejimleri"ne) yakından baktığımızda; onlarda halkın bir kısmına yaşatılan ZULÜMlerin, emperyalist devletlerin ("Küresel Firavunluk"un) desteği ve kontrolü altında palazlandırıldığını anlarız. Kolonyalist mantığın bununla gerçekleştirmek istediği hedeflerden bazıları - onların ağzından söylersek - şunlardır: 

- Başta ekonomik "nefes yolları" olmak üzere, ipleri (ki bunlara yolsuzluk dosyaları ve KASETler de dâhildir!) elimizde olan Diktatör'ün güç zehirlenmesi tuzağına düşmesi; varlığını korumak/ iktidarını sürdürebilmek için zulmünü artırması kaçınılmazdır. O çekingen davranırsa, biz yapılacakları onun adına devşirmelerimize yaptırırız! Muhalefeti, bürokrasideki/ yargı mekanizmasındaki elemanlarımızı da kullanarak, kumpaslı kışkırtmalarla ne yapıp edip bunu başarmalıyız!

- Diktatör'ü, "negatif entegrasyon" taktiğiyle elimizde tutmalıyız: Yani onun iktidarını bir yandan el altından/ halkına pek belli etmeden desteklerken; diğer yandan da ona karşı muhalefeti güçlendirmeli ve desteklemeliyiz. Buradaki taktiklerimiz; "Tavşana kaç, tazıya tut!" demek; "At izini it izine karıştırmak!" ve "Hem nalına, hem mıhına vurmak!" olmalıdır! Bu kumpaslar bize, sistemimizin bekâsı ve gelişmesi için elzem olan "Böl, ger; kaos içinde tut ve (birbirleriyle) savaştır!" stratejimizi gerçekleştirmede ve hedef ülke insanlarının burnundan soluyan çılgınlar haline gelmesinde yardımcı olacaktır.

- Diktatör'ümüz aracılığıyla, (gerçekte, onu çekip çeviren/ avucunda tutan devşirme bürokratlarımız, "danışman"larımız sayesinde) bu hedef ülkenin ekonomisiyle, TARİHiyle; etnik ve dinsel yapısıyla; maddî, manevi, dînî, etik değerleriyle; sosyal dokusuyla... öylesine oynamalıyız ki; sözkonusu ülke insanları sürekli bir güvensizlik, korku/ umutsuzluk, bölünme, gerginlik, mağduriyet algısı, şiddet ve bunalım sarmalı içinde yaşasınlar ve asla KENDİlerine gelemesinler...

- Kontrolümüzdeki ülkede liyakatsizlerin önemli mevkilere getirilmesini sağlamalıyız. Hiç bir mantığın almayacağı ters köşe kararlara ve işlere; yolsuzluklara, adaletsizliklere, rantçılıklara imza attırarak, ülke halkını sürekli bir ŞOK, ŞOK, ŞOK... içinde tutmalıyız. Halkın önemli bir kısmı yoksullukla boğuşturulurken; yöneticilerin, bürokratların, YANDAŞların hatta tüm siyasîlerin... büyük bir lüks, bolluk, savurganlık ve vurdumduymazlık içinde yaşamaları sağlanmalıdır. Sistemimiz tıkır tıkır işlerken; ülke halkı (Platon'un Mağara Benzetmesi'nde anlatıldığı gibi) soytarılara, canbazlara, maçlara ve dizilere... baktırılarak meşgul edilmelidir...

- "KİMLİK" politikamız/ "Çok kültürlü toplum" ideolojimiz, "Bölelim, yönetelim!" stratejimiz doğrultusunda, her zamanki gibi, temel ilkemiz olmalıdır. İmparatorluğumuza asıl HAYAT veren şey, işte o DAVAcı/ ÖLÜMcül kimlikler'dir!

*

Yazımı, makale çerçevesini aşmadan toparlayayım artık: Başlıktaki sorunun cevabı bence açıktır: 

"Hayır! Türkiye, büyük bir devlet geleneğine sahiptir. Kendisinin, ÇETE tarafından bir 'ENVERLAND' haline getirilerek imha saldırılmasına asla müsâde etmeyecektir."

KÖR NOKTA KÖŞESİ 

1."Enverland" konusuyla ilgili en ayrıntılı ve güvenilir kaynak, Prof. Dr. İlber Ortaylı'ın doktora çalışmasıdır: "Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu". (Bu kitabın baskılarından birinin kapak fotoğrafındaki; Enver Paşa'nın, Alman Kralı II. Wilhelm karşısına eğilip bükülerek selam duruşunu görmek, beni hep üzmüş ve sinirlendirmiştir).

2."Negatif Entegrasyon" konulu doktora çalışmamda, Almanya'nın, (Şeriatçı) İslam'ı bir yandan düşman/ tehlikeli ilân ederken; diğer yandan onu el altından desteklemesini araştırdım. (2007). 

3.22 Mayıs 2025 tarihinde medyaya düşen bir haber:

"Devlet Bahçeli, Erdoğan'ın adaylıktan cayma hakkının olmadığını söyledi!" Bakınız:

https://www.bbc.com/turkce/articles/cm26zzl6y6ro

(Yorumsuz!).