Mehmet Ali AYDIN

Tarih: 01.08.2024 08:59

ÜÇ ÜZÜM TANESİNE ÜÇ KÜP ALTIN

Facebook Twitter Linked-in

 

İbrahim Ağa, üç gündür hep aynı rüyayı görüyordu:

-Senin kısmetin Bağdat’ta, büyük meydandaki köprünün başında bulunan hurma ağacına sarılmış asmadadır. Git, o çubuktan üzüm ye, o ağaçtan hurma al. Kısmetin açılsın.

İbrahim ağa,

-Arka arkaya devam eden bu rüyalarda bir hikmet olsa gerek, şeytani olsa tekrar edip durmazdı!.. Diye düşündü.

İbrahim Ağa, haram yemeyen, dini hayatını bilinçli bir şekilde yaşayan bir İstanbulluydu. Başa giyilen takke yapar, Takkeciler Çarşı’sındaki dükkanında da bunları satıp geçimini sağlardı. Bu yüzden ona Takkeci İbrahim Ağa derlerdi.

Neticede vesvesesini yendi ve Bağdat’ın yolunu tuttu. Aylarca süren bir yolculuktan sonra Bağdat’a vardı. Nihayet rüyada gösterilen meydandaki hurma ağacını ve ona sarılmış asmayı gördü. Ağacın dibine varıp, birkaç hurma ve üzüm yedi. Kısmetini almıştı. Yol yorgunluğunu gidermek amacıyla, müsait bir köşede yatıp uykuya daldı. Bir ara rüyasında, karşısında ak sakallı bir ihtiyar belirdi. Hem gülümsüyor hem de soruyordu:

-Üç üzüm tanesi için ta İstanbul’dan buraya gelinir mi?

İbrahim Ağa cevap verdi:

-Ne yapayım, her gün rüyamda, senin kısmetin Bağdat’tadır. Git, meydandaki üzüm ve hurmadan ye, kısmetin ondan sonra açılacak, diye ısrar ettiler.

Ak sakallı zat bu sözlere kahkaha ile güldü:

-Birader, sen de ne kadar safmışsın? Rüyada böyle dediler diye insan bu kadar yolu göze alır mı? Bana da kaç defadır benzerini söylüyorlar. İstanbul’un Topkapı semtinde İbrahim Ağa adında bir takkeci varmış, evinin kömürlüğünde üç küp altın gömülüymüş, git eşip al, diyorlar. Ben bu söze güvenip de yola düşüyor muyum?

Heyecanla uykudan gözlerini açan İbrahim Ağa, işin içindeki hikmeti anlar gibi oldu. Hemen gerisin geriye döndü. İstanbul’daki evine geldi. İlk işi kömür kırmak bahanesiyle kömürlüğe girip, bodrumu eşmek oldu. Daha ilk kazmada küpleri buldu, ama birden çıkarmaya cesaret edemedi.

Düşünmeye başladı. Hanım bilse mi, bilmese mi? “Hanımı bir imtihan edeyim, sonra karar veririm” diye düşündü. Sabah hanımını çağırıp dedi ki:

-Bu gece beni müthiş bir karın ağrısı tuttu, nihayet sabaha karşı işte şu yumurtayı yumurtladım, sakın kimselere söyleme. Başıma bu da geldi.

Kümesten aldığı yumurtayı hanımına gösterdi.

Kadıncağız kocasına söz verdi.

-Efendi ben sır saklarım, kimselere söylemem, sen rahat ol, dedi.

Ama o gün öğle namazına giderken İbrahim Ağa’yı görenler, tavuk gibi gıdaklamaya başlıyordu. Kim görse, hemen:

-İbrahim Ağa, gıt gıdak! Gıt gıdak!.. Diye takılıyordu. Meğer geveze kadın, sabredememiş; “HU! Bizimki bu gece bir yumurta yumurtladı, sakın kimseye söylemeyiz.” Diyerek haberi herkese duyurmuştu.

İbrahim Ağa anladı ki, bu kadın sırrı saklayamayacak. Gizlice ustalarla anlaştı. Topkapı’nın girişine yakın yerdeki bugün hala hizmette bulunan Takkeci İbrahim Ağa Camii’ni inşa ettirmeye başladı. Böylece hazinenin tek kuruşunu bile şahsına sarf etmeden bu ibadethaneye kullandı. Hanımı Emine Hanım, kızı Ayşe, Oğulları Halil Çavuş ile Mustafa Subaşı olayı çok sonra öğrendiler. 1597 yılında tamamlanan bu şirin cami, çinicilik sanatının da değerli örneğini yaşatan tarihi bir eser olarak hizmet vermeye etmektedir.

Takkeci İbrahim Ağa, caminin tamamlanmasından iki yıl sonra ebedi aleme göçtü. Kendi gitti, ama eseri geride baki kaldı.

  

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —