Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Arzu ŞENEL


UCUZ HESAPLAR…

UCUZ HESAPLAR…


Rugan çantası kolunda, burnu dik açılar konusu işlenirken şablon teşkil edecek konumda, kasım kasım kasılarak süzülüyor içeri ve göz ucuyla kendini karşılayacak bir yüz arıyor daha ilk adımını atarken kapıdan..

Yirmilerinde genç bir hanım koşturuyor mağaza girişine; “Buyurun Efendim hoş geldiniz..”

Biraz daha kabarıyor omuzları ve “Yeni neler var bir bakayım dedim” derken usulca gözlüklerini çıkarıyor.

İntizamla dizilmiş raflardan bir model kestiriyor gözüne “Şunu bir deneyeyim alıp getir”

Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor değil mi?

Yani nereye varacak bunun sonu, nedir yani hep birlikte ayakkabı alışverişi mi yapacağız?

Ayakkabıları rafa bırakalım da biz biraz lafa bakalım istiyorum aslında…

Üsluba…

Oldum olası haz etmem şu “sen” ve “siz” ayrımının bir statü gibi kullanılmasından..

Bir mağazada birbirini tanımayan iki kişinin iletişimi elbette “siz” hitabı ile olmalı..

İster cüzdanı kalın bir müşteri ister mağaza çalışanı olsun..

Zira ikisi de insan.

Ve iletişim iki insan arasında değil mi?

Öyleyse farkı ne?

Maalesef tekamülünü tamamlayamamış insanlarda çok görülür bu vaka!

Kimi yaşını bir statü farkı görür, kimi parasını, kimi mesleğini..

Doktora “siz” der, hemşireye sen…

Site yöneticisine “siz” der, apartman görevlisine “sen”..

Yılda bir kere bile yüzünü görmediği Belediye Başkanı’na “siz” der de  her gün evinin önünü süpüren belediye çalışanına “sen”..

Takım elbiseliye “siz” der, elbise ile takımı bir araya getiremeyen garibana “sen”…

Pazarda karşılaştığı vekil eşine “siz” der, pazarcı esnafına “sen”… (Tamam biraz abarttım vekil ve vekil eşlerine pazarda rastlamayız ama olsa fena olmazdı, hazır yeri gelmişken bir de manzara koyalım belki gören olur!)

Efendim siz meramımı anladınız sözü fazla uzatmaya hacet yok…

Şu dünyadan gelip geçmekte olan insancıklar olduğumuzu unutuyoruz sanırım!

Hani bu havalar, sizli senli ucuz hesaplar filan?

Dünyaya benden önce gelmen seni benden üstün yapmaz…

Geçimini biraz daha paralı bir işle sağlıyor olman seni üstün yapmaz…

Masanın karşı tarafında oturuyor olman da seni üstün yapmaz…

Hele hele benim verdiğim oyla oturduğun koltuk seni milletten üstün yapmaz…

Bütün dağların toz duman olacağı o günü hatırla ve usulca in o kaf dağından.

Üstteki cümlenin sonuna koyduğum ünlemi kaldırdım az evvel Ramazan-ı Şerif’e hürmeten.

Ben de usulca ineyim laf dağından değil mi ya..

Vakti sükûta teslim edeyim…

Gelin tefekkür edelim, üstteki yazının hangi satırlarındayız bir görelim.

Farkında olarak ya da olmayarak “sen” dili ile üzerine bastıklarımız var mı?

İçeri bir çocuk dahi girse ayağa kalkan Sevgili Peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanmayı nasip eylesin Rabbim…

Yukarıda kullandığım “dahi” bile ne kadar rahatsız edici değil mi?

Aslolan insan, roller değil…

İnsan olabilmek, insan kalabilmek ve şu körler çarşısında insanca bakabilmek…

Sürc-i lisan etti isek affola.

Kalın sağlıcakla…