Bugün, 12 Aralık 2024 Perşembe

Muzaffer GÜNAY (GİZEMLİ HİKAYELER)


VANTİLATÖR YANINCA

VANTİLATÖR YANINCA


Bir kasaba.. Kasaba insanlarının geçim kaynağı kömür madeni idi. Civarda, siyah kayalardan oluşan kömür madeni, bu yöre insanının hayat kaynağı idi.

Mark da bu maden ocağında çalışmaktaydı.

Karısı Tomi ve kızı Megin ile iyi kötü geçinip gidiyorlardı.

Fakat, artık, kömür rezervi tükeniyordu. Her gün onlarca işçinin işine son veriliyordu. Mark, bir gün sıranın kendisine geleceğini biliyordu. Tam 2500 insan, buradan ekmek parası kazanıyordu ama, artık bu sayı binin de altına düşmüştü.

Mark bir akşam hanımı ile konuşuyordu:

- Tomi, akşama sabaha işimize son verilebilir, hazırlıklı ol!..

Tomi:

-             Yok canım, o kadar tedirgin olma.

-             Akşama sabaha işime son verilebilir, yineliyorum.

-             Dert değil, dedi karısı.

-             Neden?

-             Mesleği olmayanlar korksun.

-             Benim ne mesleğim var Tomi?

-             Mark, sen iyi bir gitaristsin. Eskisi gibi kulüblerde gitarınla birlikte şarkılar söylersin, ekmek paramızı yine kazanırsın.

Mark, düşünceliydi:

-             Borcum var, birden bire atılırsam kötü, hakikaten Tomi zor olacak.

Karısı, gülümseyerek konuştu:

-             Senin için bir şey farketmez, marangozluğa yeniden başlarsın. Eğer gitaristliğe aklın yatmıyorsa parasal olarak, o vakit, sandalyeler, kapılar, masalar yapmaya devam edersin. Küçük atölyen, nasıl olsa, tam donanımlı olarak ikinci katta seni beklemekte..

Minicik ve son derece de sevimli olan küçük kız Megin, babasının gözlerinin içine bakarak, bülbül gibi bir sesle:

-             Babacığım, dedi, şarkı söylesene!

Mark, başını salladı:

-             Şimdi canım istemiyor Megin..

-             Ama babacığım!..

Kızını çok seviyordu Mark ve gitarını eline aldı.

Kendi yazıp bestelediği hüzülü bir şarkıyı gitarı ile çalıp söyledi.

Şarkısını yarım kesti ve gitarını elinden bıraktı. 

Kızı:

- Babacığım, neden şarkı söylemiyorsun yeniden?

Kız, bu sözleriyle babasının bu işi para kazanmak amacı ile yapmasını, ama şimdi neden yapmadığını öğrenmek istiyordu.

Mark:

- Gitar çalmakla elektrik ve su faturalarını bile ödeyemeyiz kızım.

Tomi, yemek yapmak için yerinden kalktı. Radyoyu da açtı bu esnada. Ajans saatiydi. Haberler kötüydü. Çünkü, maden ocağından 450 kişinin daha çıkarıldığı söyleniyordu.

Tomi, üzüntüyle kızı ve kocasının yanına geçti. Sıkıntılıca:

-             Mark, dedi, 450 kişi daha işten çıkarılmış.

Mark, buna hazırlıklıydı:

-             Ben sana demiştim karıcığım, söylememiş miydim sana ki, akşama sabaha, bizi de çıkarırlar diye.

-             Belki sen yoksundur çıkarılanların arasında..

-             Yüzde yüz ben de varım. Çünkü, kıdeme göre işten çıkarıyorlar. Benden çok daha eski olanlar var.

Gerçekten kasabalılar zor günler geçiriyorlardı. İşini kaybeden herkes kara kara düşüncelerle, nasıl geçineceklerinin endişesi içinde bocalıyorlardı. Mark ailesi  çok yardım severdi.  Mark da işten çıkarılmıştı ama, buna rağmen kendi ailesi daha zor durumda kalanlara, yardım ediyorlardı. Yiyecek giyecek veriyorlardı.

Fakat, “hazıra dağlar dayanmaz” hesabı, Mark ailesinin de ekonomik gücü son noktasına gelip dayanmıştı. Mark marangozluğa başladı. Dürüst ve işinin ehli olduğu için, kasabadan değil de şehirden epey sipariş almıştı. Evinin üst katında bulunan küçük atölyesini zemin kata taşıdı. Bir kaç takım sandalyeyi yapmış ve bir miktar para kazanmıştı.

Tomi ve sevgili Megin çok mutluydular tabii.

Mark hemen her gün işinin başındaydı.

Günün birinde.. Yine böyle çalışıyor, sandalyeler yapıyordu ahşaptan. Hava çok sıcaktı.

Megin, odasında uyuyordu.

Bayan Tomi, evinin bahçesinde çamaşır yıkıyordu. Ama biraz uzaklarda, meyve ağaçlarının gölgeli-ğindeydi.

Mark, cila kutusunu eline aldı. Fırçası ile biraz karıştırdı. Havanın harareti gittikçe yükseliyordu. Mark, sıcaktan bunalmıştı, bu yüzden de vantilatörü açtı.

Bir iki dakika sonra, biraz dinlenmek ve bunaltıcı oda sıcaklığından kurtulmak için dışarı çıktı.

Vantilatür eski idi ve birden bire yanmaya başlamıştı.

Cila kutusu vantilatörün hemen altındaki masanın üstündeydi. Bir ateş parçası cila kutusunun içine düşünce yağlı olan kutudan çıkan alevler, etrafa sıçradı ve ev birden bire ve çok kısa bir zamanda yanmaya başladı.

Mark, evinden epey uzaklaşmıştı. 

Megin içeride, yatağında mışıl mışıl uyuyordu.

Tomi, birden bire evden dumarlar çıktığını görünce, yerinden fırladı ve kocasının da içeride olduğunu sanarak:

-             Maaark, Maaarkkk! Diye feryat etti.

Mark, karısının sesini duyunca yüzünü evine doğru döndürünce, müthiş manzarayı gördü. Ok gibi fırladı ama karısı çoktan eve girmişti bile.

Mark içeri girdiğinde çok kesif bir dumanla karşılaştı. Karısını bile göremiyordu:

-             Tomi, Tomi, neredesin?

Bayan Tomi, dumandan zehirleniyordu ve durmadan öksürüyordu. Kocası hemen koştu ve yerde yatan karısını dışarı çıkardı. >>>devam edecek....