Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Murat HEKİM


YANKI VE HAYAT


Bugünkü yazıma eskiden şahit olduğumuz gizemli bir olayla ilgili kıssa ile başlamak istiyorum. Yani eko, yankı ve insan hayatı! Kıssa şöyle.

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş halindeyken birden çocuk takılıp düşer ve canı yanıp ‘Ahhhhh’ diye bağırmaya başlar. İleride bir dağın tepesinden ‘Ahhhhh’ diye bir ses duyar  ve şaşırır. Merak eder ve ‘Sen kimsin?’ diye bağırır. Aldığı cevap ‘Sen kimsin?’ olur. Aldığı cevaba kızıp ‘Sen bir korkaksın’ diye tekrar bağırır. Dağdan gelen ses ‘Sen bir korkaksın’. 

Bu olaydan etkilenen çocuk babasına dönüp ‘Baba ne oluyor böyle?’ diye sorar. Baba:

‘Oğlum’ der adam, ‘Dinle ve Öğren!’ ve dağa dönüp ‘Sana hayranım’ diye bağır. Gelen cevap ‘Sana hayranım’ olur. Baba tekrar bağırır, ‘Sen muhteşemsin!’. Gelen cevap ‘Sen muhteşemsin!’. Çocuk çok şaşırır ama halen ne olduğunu anlayamaz.

 Baba açıklamasına devam eder ve “İnsanlar buna ‘Yankı’ derler ama aslında bu ‘Hayat’dır.” diye ekler. Evet! Hayat daima bizim verdiklerimizi geri verir. Yani hayat yaptığımız davranışların aynasıdır. 

İnsan daha fazla sevgi istediği zaman, daha çok sevmeli! Daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli olmalı! İnsan başkalarından saygı bekliyorsa, insanlara daha çok saygı duymalı! Kişi başkalarının sabırlı olmasını istiyorsa, kendisi sabırlı olmayı öğrenmeli! İşte bu kurallar silsilesi hayatımızın bir parçasıdır ve herkes için geçerlidir.  

İnsan hayatı bir tesadüf değil, insan hayatı yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın aynada bir yansıması yani tezahürüdür. İnsani ilişkilerde sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi için kişinin öncelikle kendisiyle sağlıklı bir ilişki içerisinde olması gereklidir. Bu da insanın kendini tanıması ve ruh dünyasına olumlu katkılarda bulunmasıyla olacaktır.

Unutmayalım ki; hayattan hangi kazanımları almak istiyorsak, hayata onu vermeliyiz. Hiç kimse yaşadığı çevredeki insanların ve yakın arkadaşlarının kötü ahlaklı, kırıcı, rencide edici ve kaba saba olmasını istemez. Bu özelliklere sahip kimselerle beraber olmak ve bir takım şeyleri paylaşmak istemez.Hal böyle olunca insan,  huzuru ve mutluluğu bulamayacağı gibi kendisini geliştirecek ortamı da sağlayamaz.

Sağlıklı iletişim öncelikle kişinin kendisini mutlu eder. Bilinçaltına havale edilen her güzel mesaj bizim davranış modellerimizi güzelleştirir. Hayatı olumlu algılamamızı ve ruh dünyamızdaki olumsuz duygulanımları çözer. 

İletişimde açık olmak gereklidir. Bir insanla ilişki kurulduğunda ona kapalı olmadan, savunmaya geçmeden, anlamak ve yapıcı bir davranış modeli sergilemek gerekir. Eğer insan kapalı kapılarla karşılaşırsa, geri dönüp gider ama, açık kapılardan hem içeri girer, hem de kendi kapalı kapılarını açar.

Bu anlamda söylenecek her söz  ‘dinle, anla ve yumuşak ol’  üçgeninde yer bulmalıdır. Bu üçgenin karşıtı olan ‘söz kes, anlama ve kaba ol’ üçlemesi iletişimi bitiren etkenlerdir.

Özetle söylemek gerekirse sağlıklı iletişim; kalbin derinliklerine dokunmaktır. İnsanın iç dünyasına otağ kurmaktır. Sözün, kelamın, hal ve ahvalin bizde vücut bulmasıdır. Güvensizlik dairesindeki insanın sığınacağı bir yuva olabilmektir. Yani “Beni anlayacak biri var mı?” sualinin  cevaba dönüşmesi demektir.