Mehmet Ali AYDIN

Tarih: 02.06.2025 10:09

YE KÜRKÜM YE

Facebook Twitter Linked-in

 

Oldum olası bizim milletin bazı halleri hep kafama takılır. Yaptığımız işlerde desinlere çok önem veririz. İlla birilerinin bizi övmesini bekleriz. Veya bunun için elimizden gelen gayreti gösteririz. Kişilere verdiğimiz değerde de genelde kişinin ahlaklı, namuslu, dürüst, görevinin ehli olmasına çok da önem vermez ve ona göre değerlendirme yapmaz. Makam, mevki, şan, şöhret ve tanınırlığına daha çok önem veririz.

Günümüzün yaygın alışkanlıklarından olan “sosyal medya” kullanımında bile kişinin beğenirliği, yaptığı kaliteli paylaşımlardan ziyade tanınmışlığı ile doğru orantılıdır. Bizim beğeni anlayışımızı bile kişinin kalitesi değil tanınmışlığı belirler.

Siz memleketi, milleti, devleti ve geleceğinizi ilgilendiren çok güzel bir yazı yazmış olsanız bile okuyan ve beğenene sayısı bir elin parmaklarını geçmez ama göze hitap eden bir hatunun bet sesi ile söylediği ruhsuz, zevksiz ve sözleri anlaşılamayan bir şarkısı binlerce beğeni alır.

Bu anlayışımız her alanda kendini hissettirir. Toplumu ilgilendiren ve içinde şiddet olmayan bir dizi yaparsınız, yeterli izleme (reyting) oranına ulaşamaz ve rafa kaldırılır. Ama içinde her türlü entrika, alavere, dalavere, aşk,, ihanet soygun daha doğrusu toplumun bütün kurallarını yer ile yeksan eden bir dizi izleme (reyting) rekorları kırar ve bizleri ekran başına kilitler.

Bir toplum kendi değerlerinden bu kadar uzaklaşır ve yozlaşır mı? Maalesef bizde oluyor. Doğru haberlerin izleyicisi olmaz ama yalan, iftira ve desise kokan haberlerin “meraklı Melahatları” bizde olur ne yazık ki! 

Düğün olur, cenaze olur, eğlence olur, davet olur, mevlit olur bunlara gelenler bile yapanın toplumda ki konumuna göre olur. Çok tanınmış biri yapıyorsa cümbür cemaat herkes ordu. Yapan gariban biri ise çok yakın akrabaları dışında kimse icabet etmez.

Bu konuya nereden geldim ona kısaca değinmek isterim. Geçenlerde şehrimizin tanınmış insanlarından birinin evladının düğünü oldu. Ben katılmadım. Çok yakın arkadaşım olduğunu sandığım arkadaşım yoğun işleri ve davet edilecek kişilerin çokluğu nedeniyle belki de unuttu ve bana davetiye ulaştıramadı. Hiç önemli değil, ben buna gönülde koymam insanlık hali olur böyle şeyler der geçerim.

Fakat düğünden paylaşılan birkaç kareyi gördüm aman Allah’ım!

Siyasi partilerin ileri gelenleri, özellikle iktidar partisinin bütün teşkilatı, ilimizin üst düzey yöneticileri, daire amirleri, iş adamları, sivil toplum örgütü liderleri hepsi oradalar. Gençlere takı yarışı içindeler. Allah versin bunda bir beis ve sakınca da yok. Nihayet toplumsal bir dayanışma örneği. Düğün sahibinin yükünü hafifletmek.

Hâlbuki aynı duyarlılığı acaba bir gariban bizi düğününe davet etse gösterir miyiz? Mesela Büyükşehir Belediye Başkanımız kaç defa, yardıma muhtaç ve elinden tutulması gereken bir delikanlının düğününü belediyenin imkânları ile gerçekleştirdi. Altınordu Belediyesinin böyle bir etkinliği var mı? İhtiyacı olan kaç aileye karşılıksız her ay yardım yapıyor. Kent Lokantası, Ucuz et gibi reklam kokan faaliyetler yerine, sağ elin verdiğini sol el duymayacak şekilde ne kadar kişiye yardım yapılıyor.

Sayın valimiz ve şehrimizin önde gelen üst düzey bürokratları bu işin neresindeler. Sayın valimize güveniyorum mutlaka yapıyordur ya diğerleri. Diyebilirler ki biz garibanı nereden bulup da düğün ve derneğine iştirak edeceğiz, haberimiz bile olmuyor diyorlarsa, lütfen işin kolaycılığına kaçmayalım. Her mahallemizin muhtarı var isterlerse onlardan bu konuda rahatlıkla yardım alabilirler. Hem böylece Sayın Cumhurbaşkanımızın. “çalmadık kapı bırakmayacağız” talimatını da yerine getirme fırsatı da elde edebilirler. Bunu gereği gibi yerine getiriyorlarsa onları takdir eder ve teşekkürlerimi sunarım. Ama derlerse ki onları bizi çok da ırgalamıyor o zaman benim de aklıma Rahmetli Nasrettin Hocam gelir. Ye Kürküm Ye! Derim. 

Akşehir'in beyleri Hoca'yı yemeğe davet etmişler. Hoca nereden bilsin; davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin, ne sefa getirdin diyen var. Herkes, allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca, bir koşu evine giderek, sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler. Hoca'yı, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca'nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da "Ye kürküm ye, ye kürküm ye!" demeye başlamış.

– İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş?

Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş:

– Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —