Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Hüsnü YÜCEL


YETER Kİ SÖZÜN VE ÖZÜN DOĞRU OLSUN

YETER Kİ SÖZÜN VE ÖZÜN DOĞRU OLSUN



Kıt kanaat geçinerek Allah'a (cc) şükreden müminin biri, Haliç'in Sütlüce'sinde oturur, karşı kıyıda bulunan Eyüp'teki işine sandalla gidermiş. Caminin birinde, bir vakit namazı öncesinde, hocanın birinden çok güzel bir vaaz dinlemiş.
Hoca efendi şöyle diyormuş..."Besmeleyi hulûs-u kalple çeken, can-ı gönülden inanarak Bismillahir Rahmânir Rahim diyen bir Müslüman, denizin üzerinde bile yürür..."
Mümin kardeşimiz can kulağıyla dinlediği bu vaaza uyarak, iş çıkışı Haliç kıyısına gelmiş, şu fâni dünyadaki tek "şerefli teslimiyet" olan Allah'a teslimiyetle Besmele çekmiş ve deniz üzerinde yürüyüp evine varmış. Böylece kayık parasından kurtulup evinin nafakasını da az çok büyütmüş.
Bir gün hanımı bakmış ki ayakkabılarının altı ıslak... İkinci gün de aynı... Dayanamayıp sormuş...
- "Efendi, yağmur yok yağış yok; mevsimlerden yaz, aylardan Ağustos. Merakımı bağışlayın ama ayakkabılarınızın altı niçin ıslak?.."
- "Sorma hanım... Allah razı olsun, Eyüp'te bir hoca efendinin vaazından çok önemli bir şey öğrendim. Ben de bu bilgiye dayanarak, Besmele-yi Şerif'i çekip, deniz üzerinde yürüyorum. Kayık parası ödemiyorum. Böylece geçim sıkıntısından bir nebze olsun kurtuluyoruz..."
- "Ah efendi, Allah o hoca efendiden de senden de razı olsun. Yarın akşamdan tezi yok, yemeğe davet et de teşekkür etmiş olalım kendisine... O mübarek adamı misafir edelim ki; evimiz şenlensin, bereketlensin..."
ADAMCAĞIZ ertesi gün ardında öğlen namazını kıldıktan sonra hoca efendinin yanına yanaşmış...
- "Lütfederseniz, bu akşam bizim fakirhanede bir çorba içelim. Ev halkı da misafirliğinize, dûanıza muhtaçtırlar..."
Hoca efendi, daveti kabul etmiş. Yatsı namazını da kıldıktan sonra beraberce Haliç kıyısına varmışlar. O saf mümin kardeşimiz yine candan yürekten bir Besmele çektikten sonra deniz üzerinden Sütlüce'ye doğru yürümeye başlamış. Bir de bakmış ki Hoca Efendi kıyıda gözleri fal taşına dönmüş vaziyette kendisini seyrediyor...
 "Haydi gelsenize hocam, niçin bekliyorsunuz?.."
- "Ey mümin kardeşim, ben senin gibi deniz üstünde yürüyemem ki..."
- "Ama Hocam, siz dememiş miydiniz ki; 'Can-ı gönülden Bismillahir Rahmânir Rahim diyen deniz üstünde yürür' diye..."
Hoca efendi, gönül gözyaşlarını gözlerinden akıtarak cevap vermiş!..
- "Doğru mümin kardeşim, elbette benim sözüm doğru... Ama sende daha doğru bir şey var... Senin özün doğru!.."
Bu hikâyeden herkesin çıkarması gereken çok önemli ders ve mesajlar bulunmaktadır. İnsan hangi makam ve mevkide olursa olsun, ne kadar mal mülk sahibi bulunursa bulunsun, o insanın sözü ve özü doğru değilse, Allah(cc) nezdinde olduğu gibi toplum içinde de hiçbir değeri ve itibarı olmaz.
İnsanların sadece söylediklerine göre değerlendirilmesi yanlış olur. Sözler ve söylenenler kadar insanın; yaşantısı, hâl ve davranışları da çok önemlidir. Bazı insanlar vardır, çok güzel konuşurlar, söyledikleri her şey insan hayatında ve yaşantısında önemli rol oynar. Ancak, Böylesine güzel konuşan insanların kendi yaşantıları, söylediklerinin tamamen aksi yönde geçiyorsa, o güzel sözlerin hiçbir değeri yoktur. Mühim olan, sözlerden daha çok insanın yaşantısı ve davranışlarıdır.
Kendimiz, özümüz ve sözümüzün bir olmasına dikkat ettiğimiz kadar, dost ve arkadaşlarımızın da özü ve sözü bir olanlardan olmasına dikkat ve itina göstermeliyiz.