Bugün, 6 Haziran 2025 Cuma

Mehmet Ali AYDIN


YETİŞ YA MUHAMMED(SAV) KİTABIN GİDİYOR

YETİŞ YA MUHAMMED(SAV) KİTABIN GİDİYOR


Çanakkale zaferimizin 106. Yıl dönümü, ben de bundan dolayı zaferimizle ilgili menkıbeler naklederek günümüz insanına manevi mesajlar vermeye çalışmak istedim. Kimi için belki bir masal gibi algılanacak, kimi ise aman bu zamanda böyle şeyler olur mu diyecek, kimileri ise inanmayacak ve geçin bu safsataları diyecek ama biz bunların gerçekleştiğine bir Müslüman olarak inanıyoruz. Allah’ın mucizeleri vardır ve gerçektir.

O günkü zor şartlar ve imkansızlıklar içinde dünyanın süper güçlerine karşı göğsünü siper ederek Mehmetçiğimizin kazandığı zaferi savaş teknikleri ile izah etmek mümkün olmadığına göre demek ki bu zaferin kazanılmasında ilahi bir sır vardır.

Dr. Hikmet Arda anlatıyor:

Edirne’deki 2. Alay’ın 3. Tabur doktoru idim. Alay Kumandanımız Ali Bey’di. Babacan, disiplini sever, çok dürüst, çalışkan bir zattı.

Birinci Tabur Kumandanı Binbaşı Lütfü Bey, uzun boylu, zayıf, babacan bir zattı. Bütün işi, gücü, taburunun ağırlık hayvanlarının, koşumlarının ve semerlerinin tamiri idi. Askerin talim ve terbiyesini kıymetli bölük kumandanlarına bırakmıştı.

Tabur Kumandanı Lütfi Bey’in bu tavrı, bazı kumandanlar tarafından tenkide tabi tutulurdu. Ancak Alay Kumandanı, “Bırakın benim Tabur Kumandanımı! Ben onun her işinden memnunum.” Der, kumandanına kol kanat gererdi.

Nihayet bir hafta sonra, biz de Çanakkale’nin yolunu tuttuk. Artık harp sahasına girmiştik. Seddülbahir, Kerevizdere’de bize ayrılan siperleri devir ve teslim aldık. Siperlerimiz düşman siperlerine çok yakın, bazen on-on beş metre kadar birbirinin içine girmiş vaziyetteydi. Sargı yerim, öyle diğer harp sahneleri gibi geride değil, harp sahası olan siperler arasındaydı. Seddülbahir’de bizim karşımızda Fransız kıtaları vardı. Bunlar arasındaki Senegalliler, harpçi ve cesur idiler. Satırları meşhurdu. Bu satır yaraları cidden amansızdı.

Bir gün, gene bir ölüm kalım harbine tutuşmuştuk. Düşman askerleri sel gibi hücuma kalktılar. Karşılık vermemiz fayda etmiyordu. Esir kaldım. Başımıza dikilen Snegalli, simsiyah yüzünden akan terlerle, güneşin karşısında adeta bronz heykel gibi, elinde satırıyla dikilmiş duruyordu. Karşı koymaya imkân yoktu.

Kaç dakika geçti hatırlamıyorum; müthiş bir Allah, Allah! Nidası kulaklarımızı yırttı. Başlarında alay kumandanımızın himaye ettiği, o mütevazi ve dindar kahraman 1. Tabur Kumandanı Binbaşı Lütfi Bey… Askerlerinin başına geçmiş ve “Yetiş Ya Muhammed! Kitabın gidiyor!” naralar atarak, askerleri heyecana getirerek, ileri atılmıştı. Peşine takılarak kükreyen aslanlarla, siperlerimizi tekrar düşmandan geri almıştı… Başımıza dikilen Senegalli de canını kurtarmaya uğraşan arkadaşları ile beraber kaçtı. Korkunç bir rüyadan uyanır gibiydik.

Alay kumandanımız, Tabur Kumandanı Lütfi Bey’e olan itimat ve sevgisini şöyle izhar etti.: “İşte görüyorsunuz ya, himayemi çok gördüğünüz ve serzenişte bulunduğunuz bu Zat’ı, ben bugün için tuttum.

Sonra haber aldım ki, bu Binbaşı Lütfi Bey, Çanakkale’den sonra, İran’da şehit olmuş… Allah rahmet eylesin…”