Muzaffer GÜNAY

Tarih: 02.05.2015 09:29

?BENİM YALNIZ GÜVERCİNİM!?

Facebook Twitter Linked-in

Hz. Peygamber’den hemen sonra,fetihlerle elde edilen ganimetler sayesinde büyük servetlere kavuşan bazı müslüman yönetici ve yakınları, biriktirdiklerinin birer İlahi Sınav vesilesi olduğu bilincinden hızla uzaklaşarak, debdebeli ve konformist bir yaşamın çekiciliğine kapılmışlardı. Tıpkı, devrin Sasani ve Roma yönetimlerindeki gibi.

Bu dünyaya aşırı meylediş süreci, III.Halife Hz. Osman döneminde büyük bir ivme kazanır. Çünkü,bu dönemde, çok geniş topraklar İslam Devleti’ne dahil edilerek ganimetler çoğaldı. Öte yandan, Tarihçi Wilfred Madelung’un da belirttiği üzere, Hz. Osman, İfrikiya Harbi’nde ele geçirilen ganimetin (FEY) büyük bir kısmını, akrabaları olan Valilere ve yakın arkadaşlarına verince, toplumda muhalif sesler yükselmeye başlar.

Örnek: Emevi Kabilesi’nden (Hz. Osman’ın Kabilesi) Mervan’a 500 bin dirhem, Haris’e 300 bin dirhem, Zeyd b.Sabit’e 100 bin dirhem verilmişti bu FEY’den.

Halk içten içe kaynaşıyor,ama kimse kolay kolay bunun bir haksızlık olduğunu seslendiremiyordu.  İyi bir gidişat değildi bu süreç. O esnada Medine’de ikamet eden Ebu Zerr, (bazı kaynaklar, Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonra, Şam’a gittiğini belirtmektedir.) tek başına ortaya çıkarak, servet biriktirenlere, Allah’ın cehennem azabını va’d ettiği ayetini delil göstererek tepki gösterir. Kısa zamanda halkın bir kısmı, Ebu Zerr’in safında yer alır. İsyan dalgası giderek yayılmaktadır. Hz. Osman’ın akrabası olan Mervan, çokça uyarır,hatta fiziki müdahalelerde bulunur, lakin, Ebu Zerr, miskal kadar ödün vermez. Hakk’ın Sesi olarak her yerde, bildiklerini söyler, Yönetimi en ağır şekilde eleştirir. Mervan b. Hakem, onca çabasına rağmen susturamayacak ve şöyle diyecektir:“Ebu Zer’le uğraşmak, Kayser’le (Roma Kralı) uğraşmaktan daha çetin, daha zor.” Mervan, baktı ki, önünü kesemiyor, gür sadasını susturamıyor..” Mesihu’l İslam”ı  Halife’ye şikayet ederek sürgün edilmesini ister.

Halife,bu isteği haklı görerek, Ebu Zerr’i çıplak bir deve üzerinde Şam taraflarına gönderir. ( O tarihte Şam Valisi, Hz. Osman’ın yeğeni Muaviye’dir ki,Hz. Ömer tarafından atanmıştır.) Ebu Zerr’i uğurlayan birkaç kişi olur ancak.Kalanı,Yönetim’in gücünden korkmaktadır çünkü. Onların tamamı Hz. Peygamber’in en yakınlarıdır öte yandan. Hz. Ali,oğlu Hasan ve Hüseyin,bir de Ammar b. Yasir. Ali b. Ebu Talip,uğurlarken şöyle der:

“Ey Ebu Zerr,sen Allah için öfkelendin,bu yüzden O’nun lütfunu umansın. Toplum (Servet biriktiriciler) senden korktu,sense dininden dolayı (dinine zarar veren konfor düşkünleri) onlardan korktun.Senden korktukları şeyi bırak ellerine,korktuğun şeyi al onlardan.”

Tarihin hemen her döneminde olduğu gibi,servet ve konformizm kodamanları, o devirde de yıldırma,süründürme,nefy etme gibi yok etme yöntemlerini uygulamaktan geri kalmamışlardır. Servetsevicilik dini, kitabı önemsemez. Nefsi,çekip alır kucağına. Düzen hep böyle işlemiştir,arkaik çağlardan beri. Böyle gidecektir Kıyamet Günün’ne kadar da..

”ÇÖLÜN YALNIZ ÇOCUĞU”,Şam’a gelince,bir de ne görsün: Şam Valisi Muaviye yakınları ile birlikte, Kayserler,Kisralar gibi saltanat sürmektedir. Sarayda lüks ve konformist bir yaşam almış başını gidiyor. Cemaat (ümmet,halk),bundan son derece rahatsızdır, ama, Yönetim’in Demir Yumruğu,sesini çıkaranın başına anında indirildiğinden,ciddi bir muhalefet oluşamamaktadır.

Ebu Zerr’i kim susturabilir ki..Hararetli hutbelerinde,ganimetlerin bütün müslümanların malı olduğunu,Halife’nin dışında kimsenin ganimetin dağıtımında tasarruf yetkisi bulunmadığını söylemekten geri durmaz.   Eylemlerini,konuşmaları ve uyarıları ile sınırlı tutmaz.Kılıç ve sopaları ellerinde halkın önüne geçip Saray’a  yürür. “FEY yalnızca Allah’a aittir..” nidaları, Muaviye’in rahatını fena halde kaçırtır.Susturmak için, en zalimane teknik ve taktiklere rağmen,susturulamaz Ebu Zerr. Kılıçla vücudunda yaralar açılır,ağır tehditlere maruz kalır; fukaralığı ile alay edilir,etrafına toplananların kendisi gibi bir avuç yalaka ve zeliller olduğu söylenir;haksız yere zenginlere iftira ettiği damgası cabasıdır.Lakin,Ümmetin birlik ve beraberliğini,Kur’an’ın infak,zekat,tasadduk,servet ve mal edinme ile ilgili hüküm ve ayetlerini ıskalayan, çarpıtan, bozan servet sahiplerine, tagutlara, halkın ensesinde boza pişiren Şam Sarayı’na zerrece boyun eğmez. Ve bir gün huzuruna çıkarıldığı Muaviye’ye şöyle haykırır:

“Allah’ın kulusun,ancak O’nu unutmuşsun. Elbiselerinin sayısı artmış,yemeklerinin çeşidi çoğalmış.Yandaşların dağıttığın FEY(ganimet), ümmetin geçimliğidir. Sebebi olduğun bu uçurum,Hz.Peygamber’in hayatının neresinde görülmüştür?”

Ve çıkınca Saray’dan,toplanan halka seslenir:

“TAVŞAN YÜREKLİ OLMAYIN! Yiğidin kudreti yüreğindedir; elbiselerinde değil”

Muaviye,bu eylemlerin, ciddi bir muhalefet hareketine dönüşmesinden derin endişe duymaya başlar. Çareyi,amcası Halife (Devlet Başkanı) Hz. Osman’a bir mektup yazmakta bulur.Ebu Zerr’in tekrar Medine’ye alınmasını ister.

“Ümmetin Yitik Vicdanı”,Şam’dan tahta semerli bir deve üzerinde (tabii ki bir refakatçi grubu ile)çöle salınır.Bir Çöl Adamı olmasına rağmen,hayli sıkıntılı ve uzun-upuzun ve bir yolculuktan sonra,Medine-i Münevvere’ye ulaşır.

İLK MÜSLÜMAN SOSYALİST (Cemaatin menfaatini,bireyin menfaatinin üstünde gören anlayışı savunan) artık seksenli yaşlarındadır. Buna rağmen,mazlumların gür sesi,zalimlerin de korkulu gerçekliği(rüya değil) olarak eylemlerini sürdürmekten katiyen vaz geçmez. Halife Hz. Osman’ın yanlış yaptığını,FEY’den herkesin hak alması gerektiğini,adaletin ancak bu şekilde sağlanabileceğini,meşru olsun, olmasın zenginleşenlerin halka tepeden baktığını,bunun da madden fakir ve yetersiz ümmeti rencide ettiğini dillendirir.

Toplumsal ayrışmaya sebebiyet verdiği gerekçesiyle, ikinci ve son kez sürgüne gönderilir.

Medine’ye birkaç km. mesafede bir köydür sürgün yeri. Rebeze.. Bir küçük kerpiç kulübe yapar Ebu zer el Gıfarî tepeciklerden birine. Zaten,”Çölün Yalnız Çocuğu”dur. Sever gökyüzün ilk gördüğü andan beri  çöl hayatını. Yüksünmez. Ümmü Zer künyeli hanımı ve kızcağızıdır yoldaşları yalnızca.Tüm mal varlıkları iki keçi,bir deve, bir de küçük hurma ağacıdır. Sayılırsa,uçsuz bucaksız çöl,hava ve masmavi gökyüzü..

Artık doksanına dayanmıştır. Buna rağmen,orada da rahat bırakılmaz. Zincire bile vurulur.O kadar çok sefalet ve yoksulluk içindedir ki hanımı ve kızı ile. Bir gün muazzez hanımı şikayet eder çaresizlikten:

“Kuraklık ekinlerimizi yok etti. Ne bir damla suyumuz kaldı,ne de bir dilim ekmeğimiz ya Ebu Zerr..”

Ebu Zerr dedi ki: “ÖLÜM KURTULUŞTUR BENİM YALNIZ GÜVERCİNİM. Ölümden korkma! Ölümden korkmak,bir çocuğun ateşi görünce korkması gibidir. O,çocuk,gerçeği bilseydi ateşten korkmazdı.”

Biricik kızları hastalanır ve kısa zamanda vefat eder bu arada. (bazı kaynaklara göre oğlu). Sesleri,solukları olan yavrucuklarını çölün koynuna bırakırlar.Derin ve asude koynuna..Çok geçmeden de Ebu Zerr hazretleri yüce Yaratıcı’ya kavuşur.

O GÜN’DEN BU GÜNE.. EBU ZERR’İN SESİ HİÇ KESİLMEDİ. İSRAFİL’İN SON ÜFLEYİŞİNE KADAR DA KESİLMEYECEK.

ÇÜNKÜ,MAL VE SERVET BİRİKTİRİCİLERİN ŞEYTANSI DÜZENİ, HEP EZDİ,SİNDİRDİ MAZLUMLARI. HEP EZİYOR,HEP SUSTURUYOR..

ORTADOĞU’DA YENİDEN YÜKSELEN EBU ZERR’İN SESİ,MUHTEMELEN YİNE  SİNDİRİLECEK, sözde müslüman Firavunların, Tiranlar’ın Demir Yumrukları ile...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —