Hakiki anlamda insan olabilmenin gereklerinden biri de dik duruş sergileyebilmektir. İnsan nerede ve nasıl duracağını bilmeli, merhametle, adaletle ve hikmetle durduğu yerden gurur duyabilmeli.
Dik durmak derken, bedenin yüz seksen derecelik açıyla yere basmasından söz etmiyorum. Peki nedir dik durmak veya dik durmaya gayret etmek? Şimdi birazda o konuya değinmek istiyorum.
Sinmeden, yılmadan, yorulmadan haklı davanın verdiği onur ve gururla bir dağ gibi dimdik ayakta durabilmektir dik duruş.
Yozlaşmaya, kokuşmuşluğa ve çürümeye karşı tek başına kalsak dahi haklı olduğumuz davada yalnız olarak tek başına yürüyebilmektir dik duruş.
Musa’nın Firavuna, Hz. İbrahim Nemrut’a, Allah Resulü’nün küffara karşı durduğu gibi dik durmalı insan. Gücün karşısında bir kalkan gibi durabilmeli insan. Şayet duramıyorsa veya kendinde bu gücü göremiyorsa zulmün karşısında yenik demektir insan.
Eğer bunu yapamıyorsa çevresindeki ve dünyadaki düzenden, haksızlıklardan şikayet etme hakkın yoktur insanın. Çünkü bu hakkı onlara biz veriyoruz demektir .Unutulmamalıdır ki güçlü ve zalim, biz dik duruş sergilemediğimiz için güçlüdür ve zalimdir.
Beğenmediğimiz adaletsizlikte ve düzende bizim de katkımız var kuşkusuz. Kor halindeki adaletsizlik ateşini körükleyip alevlendiren, bizim ilgisizliğimiz, bilgisizliğimiz, inatçı tavrımız ve vakurlu bir duruş sergileyemediğimizdendir.
Dünya tarihine adını altın harflerle yazdıran Mustafa Kemal Atatürk gibi isimler, nasıl ve nerede duracağını bilen, elinde gücü ve imkanı olmasına rağmen haktan, adaletten ve özgürlüklerden şaşmayan, insan onuru ve gururunu ön planda tutan her türlü emperyalizme karşı bağımsızlık, adalet ve hukukun yanında yer alanlar hepimizin yapması gereken en insani görevlerini yapmış olmanın huzuru içerisinde bu dünyadan göç edip gitmişlerdir. Ruhları şad olsun.
Doğan her canlının yaşamı bu dünyada elbet bir gün son bulacaktır. Önemli olan arkamızda isli puslu kara bir duman bırakmak yerine, gökkuşağı misali seyrine doyulmayan bir iz ve hoş bir seda bırakabilmektir.
Dik bir duruş sergileyebilmek için bazı ahlaki değerlerimiz olması gerekirken, dik durmamızın imkansız hal aldığı durumlar nelerdir diye bir soru aklımıza gelebilir. Dik durabilmek için; kimseye diyet borcunuzun olmaması gerekir.
Midemizde haram lokma, dilimizde yalan olmaması gerekir. Eğer bir insanda yalakalık, yağcılık sermaye olmuşsa o insanın dik durması imkansız hale gelmiş demektir. Dik durabilmek için adaletli ve temiz bir ahlaka sahip olmamız gerekir.
Dik duruyorum diyebilmemiz için tüm insani ve vicdanı değerlere önem vermeniz gerekir. Özetle ifade etmek gerekirse yaşamımız süresince onur duyabileceğimiz tek şey galiba onurlu bir hayat sürmekten geçmektedir.
Belki de çocuklarımıza bırakabileceğimiz en güzel hediye, babalarından, dedelerinden bahsederken gururla ve onurla bahsedebilmeleridir. Bunların haricinde bırakabileceğimiz para pul gelir geçer lakin, onlar üzerinde bırakabileceğimiz iyi bir intiba çağlar ötesine ulaşabilmelidir.
Unutmayalım ki tarih her şeyi kaydetmektedir günü gelince en doğru şekilde sayfalarına yazacaktır. Belki sıradan insanları tarih yazmayacaktır ama, yetiştirdiğimiz evlatları veya bıraktığımız en küçük bir kıvılcım çağlar ötesine ulaşmasına vesile olacaktır.Dahası belli makamları işgal etmiş kişilerin davranışları ve hükmederken adil olup olmadıkları tarih tarafından bir kenara not düşülecektir. Gizli diye addettiğimiz gayri ahlaki işler günün birinde hiç silinmemek üzere kişisel not defterimize tıpkı günlük gibi kaydedilmektedir. Şu husus unutulmamalıdır ki, İnsanların kişilikleri fakirken değil, para pul ve makama sahip oldukları anlarda çıkar.