İnsan öldüğünde en yakınının, en sevdiğinin unutma süresi 18 aymış. (Bu en uzun süre)
Yani 18 ay sonra acısı diner, sizi tatlı bir anı olarak anımsarmış.
Düşününce içim acıdı bir an.
Değer verdiklerimin,
Çok sevdiklerimin,
"Onlar olmadan asla olmaz" dediklerimin Beni 18 ay sonra unutacak olması...
İyi bir iş, geniş bir ev, bir araba, emeklilik hayalleri, “Hele şu da olsun rahatlayacağım” derken bir bakıyorsun hayatın sonuna gelmişsin.
Lakin bizim yaratılış sebebimiz araba, ev, bağ, bahçe değil ki...
Hiçbir değer üretmeden, iz bırakmadan yaşanan bir hayat 80 yıl değil de 800 yıl olsa ne yazar ki?
18 ay da unutulduktan sonra...
Yazık oluyor bize. Çok ucuza gidiyoruz.
İnsanın yetiştirdiği öğrencileri olmalı, öğretmen olmasa bile...
Yazdığı bir kitabı olmalı en azından, ya da yazmaya azmettiği...
Tanımadığı, adını bile bilmediği insanlarda iz bırakmışlığı olmalı...
Birileri çevirmeli yolunu “Siz beni tanımazsınız ama ben sizi tanıyorum, siz benim hayatımı değiştirdiniz” demeli yıllar sonra...
İnsanlara selam vermekten korkmak şöyle dursun, tanımadığı onlarca insanın yüreğine dokunmalı, sohbet etmeli, dertleşmeli, arkadaş olmalı...
Velhasıl kelam eşyaya ve kula kul olmak değil de, iyi, verimli bir insan olarak sadece Allah'a kul olunmalı...
Ah bu çok fazla dünya telaşesine dalmışlığımız yok mu... Mezardakilerde aynını yapmıştı....
Darb ı mesel tadında, meşhur bir beyit vardır:
"Marifet (sanat) iltifata tâbîdir,
Müşterisiz meta zâyidir." Diye:
Bir kitabı yazıp, hazırlayıp, bastırıp, böyle bir etkinliğe sunmak, özellikle de günümüz şartlarında çokta kolay yapılabilecek bir iş değildir. Ortaya konan eser hiç iltifat görmezse, sanat ölür ve yok olur. Sanatçı yetişmez, şevki kırılır.
Bazan küçük hesap yapanlar, bütün bunların para için yapıldığını zannedebilirler.
Şunu bütün samimiyyetimle söylemeyim ki, Ordu da kitap bastıran on yazardan ancak ikisi, çok çüzî sayılacak bir kâr yapmışlardır. Diğerleri kitabın masrafını çıkartmışlarsa, mutlu olmuşlardır. Yarıdan fazlası masrafı da çıkaramamıştır.
O zaman niye kitap bastırıyorlar? Diyebilirsiniz:
Bu iş ancak tarihe bir not düşme, istikbale bir mesaj bırakma aşkıyla izah edilebilir.
Fani dünyaya veda ettikten sonra, gelecek nesillere seni hatırlatacak bir eser bırakmanın ayrı bir cazibesi vardır. İşte o cazibeye kapılanlar, bu meşakkati göze alabilirler. O masrafları önemsemezler.
İmza günleri; Eseri eşe dosta, özellikle kitap dostlarına ulaştırmanın bir vasıtadır. Yoksa, asl para kazanma etkinliği değildir.
Sade vatandaş bu etkinliğe katılmışsa, lütuf sayılır, katılmamışsa normal kabul edilir. Asla yadırganamaz.
Ancak belli makam ve mevkide bulunanların, en azından davete mesajla da olsa bir karşılık vermeleri asgarî bir adab ı muâşeret kuralıdır.
Özellikle bu makamın siyasi bir özelliği varsa, onların bu husustaki sorumluluğu dahada fazladır.
Bir davası olan siyasi, o davanın adanmışlarıyla, dadanmışlarını birbirinden iyi ayırması gerekir.
Adanmışı görmezden gelerek, yok sayarak, dışlayarak veya çantada keklik muamelesi yaparak bir iş başardığını zannediyorsa, kendini aldatıyor, camiayı yanıltıyor demektir.
Dadanmışlarla gidilen yol, Hak'ka ve halka giden yol değildir. Hiç kimse bu yoldan giderek selâmet sahiline ulaşamaz.
Beklentisi olmayan dostlar, ancak gerçekleri söyleyenlerdir. Hep duymak istediğimiz tarzda konuşanlar, dost değil, yalakalardır.
Kralın biri dayanamamış, danışmanına: "Oğlum bir yanlışımı söylede, iki kişi olduğumuz anlaşılsın" demiş.
Onun için bizler, dadanmışlara ve yalakalara karşı çok dikkatli olmak zorundayız. Yoksa ters köşe olduğumuzda, iş işten geçmiş olur.
Tufanı çok Nuh’u yok dünyada
Kimliksiz ve kişiliksiz kalmak,
Bir yanda çürümüş cesetler,
Öte yanda çürümüş ruhlar.
Ruh çürümesi, ceset çürümesinden bin beter.
Çürümüş cesetlerden yayılan koku,
Çürümüş ruhlardan yayılan
Pis kokunun yanında misk ü amber.
Birini gömersin, olur biter.
Ya diğerini? Onu kim, nereye gömer?
Kim yıkar cenazesini ölü ruhların,
Cenaze namazını kim eda eder?
Düşmanına âşık olmak? Neye benzer?
Nasıl bir şey düşmanına âşık olmak?
Cellâdına aşıksa bir millet
İster ezan, ister çan dinlet
Aldırmazsa sürü gibi illet
Müstehaktır her türlü zillet
(Ömer Hayyam)
“Dünyaya bir daha mı geleceğiz?” deyip her türlü Harama bulaşanlara söyleyin “Ahirete iki defa mı gideceksiniz?” Ladikli Ahmet Ağa
BİR GÜN MUTLAKA
Bir gün mutlaka dağılır sisler
Aydınlanır gerçekler
Kıymeti kalırmı bilmem ama
Yüreğime batan cam kırıkları
Bütün hücrelerimi acıtır
Hiç bir hayale sığmayan kırgınlığım
Bilmem dokunurmu size
Kırağı düşsede gözlerime
Gözyaşlarım akar İçime
İç dünyamda kopan fırtınalara inat
Acı bir tebessüm konar Yüzüme
Sonsuz ve dipsiz bir hüzün melodisi
Fısıldıyor usulca
Baharım soğuk ve kıraç
Güneşe uzanmak nafile
Bir gün mutlaka anlaşılırım
anlaşılmasına ama
Ben çoktan sizden gitmişimdir.
Sessiz ve mağrur
Siz kalın sağlıcakla....