Murat HEKİM

Tarih: 18.08.2017 09:18

HASSASİYETLERİMİZ

Facebook Twitter Linked-in

Alçakgönüllülük, kibirlenme ve büyüklük taslamanın zıttı anlamına  gelen tevazu, insan olma yolunda beğenilen bir özelliktir. Ancak, tevazulu olmanın dozu çok iyi ayarlanmalıdır. Kişinin şahsiyetini ortadan kaldıran davranışlardaki ağır başlılıktan uzak olma hali tevazu değildir. İnsan, büyüklük kompleksine girmemekle  birlikte, zamanın ve mekanın gerektirdiği davranışı göstermelidir. Yoksulların yanında olmak, düşkünlerin elinden tutmak  ve çocuklarla ilgilenmek, onların hal ve hatırlarını sormak tevazudur. Mevkisi, makamı, rütbesi, kariyeri, misyonu ve vizyonu  ne olursa olsun insan,  Allah'ın kulu olduğunu unutmamalıdır.

Dinimiz İslam’da  tevazu'a büyük önem arz eder. Peygamberimiz bu özelliği hem bizzat üzerinde taşımış, hem de sözleriyle tavsiye etmiştir. Bir gün kendisine bir adam getirilir, gelen şahıs korkudan titremeye başlar. Bunu gören Allah Resulü (a.s.v.) "Sakin ol, ben bir melik değil, Kureyş 'ten, kuru et yiyen bir kadının oğluyum" buyurmuşlardır.

Bir başka izah tarzıyla tevazu, alçakgönüllü olmak demektir. Böylelerine, mütevazi insan da denilir. Tevazu sahipleri maddi, manevi ve fiziksel olarak kendilerinden aşağıda olanlara küçük muamelesi yapmaz, onları hor ve hakir görmezler. Arkadaşları arasında büyüklük taslamazlar. Vakarlı olurlar. Malum vakarlı olmak ağırbaşlı olmak demektir. Vakarlı kişiler mevki, makam ve haysiyetlerinin hakkını gereği gibi korumasını bilen insanlardır.

İnsan hem mütevazi, hem de ağırbaşlı olmalıdır. Dinimiz İslam, tevazu ve vakarlı olmayı teşvik etmekle beraber, bu hususta aşırı gitmeyi de yasaklamıştır. Çünkü tevazuda aşırı gitmek insanı zillet ve miskinliğe düşürür. Bu hal insanı herkesin maskarası haline getirir k, i bu doğru bir şey değildir. Kaldı ki, mütevazi olmak adına  alçakgönüllü olacağım  diye herkesin hakaretine, adice davranışlarına tahammül göstermek, aşağılamalarına razı olmak ahlaki bir fazilet sayılmaz. Dolayısıyla vakarda aşırılılığa kaçmak da  insanı kibirli yapar.

İnsan olarak bir türlü kıskacından kurtulamadığımız kibir; büyüklenmek, büyüklük taslamak, ululuk iddia etmek, kendini başkalarından yüksek görerek onları aşağılamak demektir. Böyle insanların kalbi, kendini başkasından üstün görmekle rahat eder ki, bu da bir hastalıktır.

Halbuki insan, diğer insanlarla birlikte  toplu halde, bir köyde, bir mahallede, bir şehirde ve bir cemiyette yaşamak zorunda olan bir varlıktır. İnsanın yaşadığı ortamdaki  mevkii,makamı ve unvanı  ne olursa olsun, insanların birbirleriyle olan münasebetleri kardeşçe olmalıdır. Karşısındaki insana şefkat ve merhametle, tevazu ve alçakgönüllü olarak davranmalıdır.İnsan kibir ve gururdan sakınmalıdır.Çünkü kibrin hasmı Allah’tır.

Bu anlamda kibir, Allah'ın yarattığı kullarına yakışmaz. Biz kuluz, kula kulluk yaraşır. Bazı insanlar bir mekan veya mevki sahibi olunca kimseye selam bile vermeye tenezzül etmez. Maddi anlamda belli bir güce sahip olan bazı insanlar, sanki küçük dağları kendisi yaratmış gibi büyüklenerek, kibirlenerek yürür. Bu, çok çirkin ve bir kadar da tehlikeli bir davranıştır. Nihayet hepimiz insanız. Ve insanlar arasında üstünlük sadece takva iledir. 

Dini kaynaklarımızdaki  “ Allah katında; "Ne Arap olanın Aceme, ne Acemin Araba, ne kırmızının siyaha, ne de siyahın kırmızıya bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Allah'a göre en üstününüz, O'ndan en çok korkanınızdır.” bilgileri asla göz ardı edilmemelidir.

Kutlu Nebi Hazreti Muhammed Mustafa (a.s.v.), insanlar arasındaki eşitliği ne güzel ifade etmişlerdir. ‘Allah'ın halis kullarının yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüdüklerini Kuran-ı Kerim’de haber veriyor.’ diyen Allah Resulü; “ Rahman’ın o kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine hoşlanmadıkları bir laf attıkları zaman, selâm derler. Sözün doğrusunu söyler ve onlarla çatışmazlar." buyurmuşlardır.

Kibir ve gurur insanın değerini düşüren,Allah katında kredisini azaltan,  ibadetlerini hükümsüz bırakan ve ilahi mükafatlardan mahrum eden kötü bir huydur. Bir Müslüman’da bulunmaması gereken bir huydur. Peygamberimiz (a.s.v.) bir hadis-i şeriflerinde: "Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse cennete giremez" buyurmuşlardır.

Toplumun huzur ve sükun içinde hayatını devam ettirebilmesi için o toplumun  fertleri, birbirlerine sevgi, saygı ve kardeşlik duyguları ile sımsıkı bağlanmaları gerekir. Fertlerin birbirlerine karşı kibirli olduğu, herkesin kendini beğenip, başkalarını hakir gördüğü, sevgi bağlarının zedelendiği ve  koptuğu bir toplumda  huzur kalmamış demektir. Eğer mutlu ve huzurlu bir toplumda yaşamak istiyorsak kalplerimizdeki kin, haset, düşmanlık, kıskançlık, kibirlilik gibi kötü huyları çıkarıp atmamız gerekir. 

İşte o zaman bu kötü hasletlerin yerine muhabbet, ahlak, fazilet, adalet ve tevazu gibi güzel huylarla kalplerimizi doldurmak durumundayız. Bu durum aynı zamanda Allah'ın ve Rasulü'nün (a.s.v.) de bizlere kesin ve açık bir emridir. 

İnsan olarak bizler kibrin,gururun, kabalığın ve  hamlığın yeterince  yetişmemişliğin bir tezahürü olduğunu unutmamalıyız. Biz biliyoruz ki, Cenab-ı Hak insanı topraktan yaratmıştır. Öyleyse insan toprak gibi gönülsüz ve mütevazi olmalıdır. Madem ki topraktan yaratıldık, ateş gibi yakıcı ve inatçı olmak anlamsızdır. Bundan dolayı kibir ve gurur kötü huylardandır. Bizlerin bu kötü huylardan uzak kalmamız gerekir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —