Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde çok yerde, “hiç akletmez misiniz, hiç düşünmez misiniz, hiç ibret almaz mısınız” diye biz inananlara geçmiş insanların, kavimlerin başından geçen kıssalar anlatıldıktan sonra bizlere bunlardan ibret alarak yanlış yollara sapmamamız, yanlışlardan ders almamız ikaz edilir. Aynı hatalara düşmememizi öğütler.
Günümüzde de çoğu zaman yanı başımızda çeşitli ibretlik hadise ve olaylar yaşanır ama biz ondan yine de kendimize bir ders çıkarma zahmetine katlanmayız.
Gelgeç sevdalarımız uğruna ulvi gayeleri ıskalarız. Kısır çekişmeler uğruna birlik ve beraberliğimizi feda ederiz. Egolarımızı tatmin uğruna en yakınlarımızın kalbini kırmakta bir sakınca görmeyiz. Sadece nefsimizin süfli arzularını tatmin için en sevdiklerimizle kırıcı tartışmalara girip üstünlüğümüzü perçinleme ve haklı olduğumuzu ispatlama uğruna filin fincancını dükkanına girdiği gibi ortalığı kırıp dökeriz.
Bütün bunları bir nefes sonrası için yaşama garantimiz olmayan dünya için yaparız. Halbuki bir gün ansızın size haber verilmeden bu dünya ile ilişkiniz kesilecek ve gideceksiniz. Geride ne bırakmak istiyorsanız ona göre yaşamalısınız. Bu aynı zamanda sizin vardığınız yerde yazdığınız kitap olarak karşınıza çıkarılacak ve oku denilecek. O nedenle yüzünüz kızarmadan, utanmadan okuyabileceğiniz şeyler yazmaya gayret ediniz.
Mart ayında bir sabah telefonum art arda çalmaya başladı. Birine cevap veriyor kapatıyorum başka biri arıyor. “Abi Ekrem abim öldü haberin var mı?” “Yeğenim kardeşin Ekrem Öldü duydun mu?” “Amca babam vefat etti biliyor musun?” “Baba amcam ölmüş duydun mu?”. Birgün gelecek benim içinde, sisin içinde aynı telefonlar çalmaya devam edecek. O telefonlar çalmadan iyi şeyler yapmaya çalışmak gerekiyor galiba.
Günümüzde ne yazık ki insanlarımız arasında görüş ve düşünceleri, hayata bakış açıları, siyasi tercihleri, manevi dünyaları konusunda derin ayrılıklar var. Herkesin aynı konuda aynı şeyleri düşünmesi beklenemez. Ama en azından aramızdaki farklılıklara saygı gösterebilme olgunluğuna sahip olabiliriz. Farklılıklarımızı insanca konuşup tartışabilir, hiç değilse bazı ortak noktalar bulabiliriz.
“Ayrılıkta zahmet, birlikte Rahmet vardır” sözü boşuna söylenmemiş olsa gerek. Başımıza ne geldiyse kısır çekişmeler yüzünden geldi. Aynı renge baktığımız halde birimiz siyah birimizin beyaz olarak görüp tarif edilmesi anlaşılabilir bir durum değildir.
Şu an ülkemizde ve İslam dünyasındaki kargaşanın, huzursuzluğun, anarşinin, terörün, parçalanmışlığın temelinde içimize sokulan fitne tohumları yüzünden bir araya gelemememizin etkisini inkâr etmek mümkün değil. Düşman “böl, parçala ve yönet” taktiğine alet olmadan, ekmeğine yağ sürmeden birlik ve beraberliğimiz sağlamamız ve pekiştirmemiz gerekiyor. Yoksa akıbetimiz komşu ülkelerin akıbetine benzer ki Allah korusun.
Çoğumuz bugün gibi hatırlar, medeni Avrupa’nın göbeğinde Bosna-Hersek’te Sırp katiller tarafından gerçekleştirilen katliam ve soykırımı. Şehirler işgal edilmiş, kadınlara tecavüz edilmiş, çocuk, büyük demeden binlerce insan katledilmiş ve dozerler tarafından açılan çukurlara gömülmüşlerdi.
Bosna savaşı sırasında oradaki kardeşlerimize destek gösterileri yapılmış, konferanslar düzenlenmiş, maddi ve manevi yardımlarda bulunulmuştu. İşte bu amaçla düzenlenen bir konferansa Grozni’den katılan bir elektrik mühendisinin söyledikleri hepimizin kulağına küpe olmalıdır.
Belki de genç nesil Grozni’nin nerede olduğunu, orada kimlerin yaşadığını bile bilmeyebilir. Grozni bu günkü Çeçenistan’ın başkentidir. Çeçenistan Rusya Federasyonu’na bağlı sözün ona özerk bir cumhuriyettir. Başında da Rus Uşağı Ramazan Kadirov vardır. İsmini de son Ukrayna-Rusya savaşında sık sık duyduğumuz bir haindir. Ülkesine yıllarca kan kusturan, işgal eden ve binlerce Çeçen Müslümanı katleden Rusya’nın yanında savaşa katılmakta bir sakınca görmemiş bir haindir.
Bu kadar bilgiden sonra esas konuya gelelim. Çeçen mühendis katıldığı konferansta ülkesinde yaşanan olayları anlatırken başlarına gelenlerin nedenlerini de şöyle özetliyor:
“Biz kendi içimizde politik görüşlerimize göre ayrıştık; dindar olan-dindar olmayan diye farklılaştık. Dini anlayışımıza, dünya görüşümüze göre kutuplaştık. Ardından bir gece geldiler (Ruslar), sadece benim yaşadığım kasabada üç bine yakın Çeçen öldürüldü ve öldürülürken siyasi görüşümüze, dindar olup olmayışımıza bakmadılar.”
Anlattıkları ne kadar da bizim bu günkü halimize benziyor. Onların başına gelenlerin bizim başımıza da gelemeyeceğini kimse söyleyemez. Ama bunlar başımıza gelmeden aklımızın başımıza gelmesinde ve aramızdaki bu ayrılık ve gayrılıkları kaldırıp, ülkemizin menfaat ve çıkarları için bir raya gelmemizde fayda vardır diyorum.