 
        
Hayat, bize sürekli bir şeyler sunar ve biz de sürekli bir şeylere sahip olma telaşı içindeyizdir. Daha iyi bir iş, daha lüks bir ev, daha hızlı bir araba... Tüm bu arzular, modern dünyanın bize dayattığı bir "eksiklik" duygusundan beslenir. Oysa çoğu zaman gözden kaçırdığımız temel bir gerçek vardır. Sahip olmak, ait olmaktan geçer.
Aidiyet, sadece bir yere, bir gruba ya da bir kişiye fiziksel olarak dâhil olmak değildir. Gerçek aidiyet, bir şeyin, bir fikrin, bir topluluğun veya en önemlisi kendi varoluşumuzun bir parçası olduğumuzu hissetmektir. Bu duygu, bir kök salma, derin bir bağ kurma ve o bağın gerektirdiği sorumluluğu üstlenme hâlidir.
Bir kuruma ait olmayı öğrenen kişi, o kurumun başarısını kişisel başarısı gibi görür. Sadece maaş çekini alıp gitmeyi değil, o kültürün, o misyonun bir parçası olmayı hedefler. Sadece "çalışan" değil, "bizden biri" olur. İşte o zaman, o kurumda hak ettiği mevkiye ve imkanlara sahip olmaya başlar. Çünkü aidiyetiyle, sadece almak değil, vermek ve çoğaltmak istediğini ispatlamıştır.
Sahiplenme, çoğunlukla bir kontrol etme ve kısıtlama güdüsüyle karıştırılır. "Benimdir, o hâlde bana aittir," diye düşünürüz. Ama bu, gerçek sahiplenme değil, sadece mülkiyettir.
Gerçek sahiplenme, tam tersine, ait olduğumuz şeyi koruma, geliştirme ve ona değer katma arzusudur.
Eğer sadece sahip olmayı dilerseniz, elde ettiğiniz her şey bir yük, bir sorumluluk ve bir kaybetme korkusu yaratır. Ama eğer önce ait olmayı öğrenirseniz, sahip olduklarınız birer uzantınız hâline gelir. Onları koruma çabanız, bir zorunluluktan çok, kendinizi koruma içgüdüsüne dönüşür.
Önce Kendine Ait Ol
Bu yolculuğun en önemli durağı ise kendine ait olmaktır. Başkalarının beklentilerine, toplumsal dayatmalara veya geçici heveslere göre şekillenmek yerine, kendi özüne, yeteneklerine ve değerlerine sadık kalmak... Kendi hatalarınla, başarılarınla ve çelişkilerinle barışıp, "Ben buyum ve kendime aitim," diyebilmek.
Kendine ait olmayı başaran kişi, başkalarından onay beklemez, çünkü kendi değeriyle barışıktır. İşte bu özgüven ve sağlam duruş, ona dış dünyadaki her şeye daha güçlü bir şekilde sahip çıkma yeteneği verir.
Unutmayın; kırılgan bir temelin üzerine ne inşa ederseniz edin, bir rüzgârla yıkılmaya mahkumdur. Aidiyet ise o sağlam temeldir.
Eğer hayatta kalıcı ve anlamlı bir şeye sahip olmak istiyorsanız, önce onun ruhuna, özüne ve sorumluluğuna derinlemesine ait olmayı öğrenmelisiniz. Sahip olmak bir sonuçtur, ait olmak ise o sonucun en asil sebebidir.
Esen kalın...