Eski zamanlarda, bir ülke varmış. Bu ülkenin başındaki kral, sihirli bir aynaya sahipmiş. Kral, her istediğini bu sihirli aynaya yaptırırmış.
Kıskanç ve kötü düşünceli bir adam, bu aynaya sahip olmak istemiş. Aynı zamanda çalışmaktan hiç hoşlanmayan bu tembel adam, akşamın olmasını beklemiş. Karanlık basınca, kimselere görünmeden saraya sızmış. Dikkatli bir şekilde kralın özel odasına girmiş. Sihirli aynayı almış ve ardına bakmadan kaçmış. Kral uyuduğu için, olup bitenden habersizmiş. Ancak, nöbetçiler, sihirli aynayı çalan tembel adamı, saraydan çıkmadan yakalayıp kralın huzuruna getirmişler.
Hırsıza büyük bir ceza vermek düşüncesinde olan kral, “Alın götürün bu adamı, ülkemdeki en uzak adanın zindanına hapsedin. Başkalarının malına göz dikmek neymiş, görsün?” Demiş.
Askerler, hırsız ve tembel adamı zindana götürürlerken yanında sahibi olan bir kediye rastlamışlar. Kurnaz birisi olan adam, askerlere: "Cebimde üç beş kuruş param var. Nasıl olsa, zindanda bir işime yaramayacak. Bari, şu kediyi satın alayım da bana arkadaş olsun.” Demiş. Askerler, adamın kediyi satın almasına izin vermişler.
Askerler, hırsızı, adadaki zindana kapatıp dönmüşler.
Meğer zindanın içi farelerle doluymuş. Hırsız, buna çok sevinmiş. Çünkü kedisi, bu fareleri yiyecek ve kendisi rahatsız olmayacakmış. Her şey adamın düşündüğü gibi olmuş. Kedi, her gün onlarca fareyi yemiş. Neredeyse farelerin kökünü kurutmuş.
Bir gün, farelerin başkanını da yakalamış. Zavallı başkan, ne kadar yalvardıysa da söz geçirememiş. Başkanlarının tehlikede olduğunu gören fareler, hep birlikte tembel adamdan, kedisinin başkanlarını yememesini rica etmiş. Tembel adam, farelerin bu isteği ile pek ilgilenmemiş. Bunun üzerine fareler:
-Ne olur, bize acı! Eğer başkanımız kurtulursa, size her türlü iyiliği yapmaya hazırız, demişler.
Tembel adam, yardım sözünü duyunca sevinmiş,
-Söz veriyorum. Saraydaki sihirli aynayı bana getirirseniz, sizi ve başkanınızı kedimden kurtaracağım.
Fareler, sarayda bulunan sihirli aynayı getirmek için harekete geçmişler. Önce, birer küçük kaşık bulmuşlar. Sonra bir karpuzu ikiye ayırıp içini boşalttıktan sonra kabuğundan kayık yapmışlar. Karpuz kabuğundan yaptıkları kayığın içine binip karaya doğru kürek çekmişler. Sarayın yakınına geldiklerinde akşam olmak üzereymiş. Karanlık basınca, içeri girmişler. Sihirli aynayı bulmuşlar.
Hep beraber aynayı denizin kenarına kadar getirmişler. Karpuz kabuğundan kayığa koymuşlar. Geldikleri gibi geri dönmüşler.
Ancak denizde bir fırtına çıkmış. Fareler, kürekleri çekemez olmuşlar. Batma tehlikesi geçirmişler. Bu sırada olan olmuş. Sihirli ayna suya düşüp, denizin derinliklerinde kaybolmuş. İçlerinden akıllı bir fare, ip bağlayarak aynayı yukarı çekebileceklerini söylemiş. Akıllı farenin söylediği gibi, sihirli ayna iple yukarı çekilmiş. Kıyıya ulaştırılmış. Fareler, hemen zindana varıp, sihirli aynayı tembel adama vermişler. Buna çok sevinen tembel adam, kedisine gerekli uyarısını yapmış. Fareler de yok olmaktan kurtulmuşlar.
Tembel adam:
- Sihirli aynal Beni bu zindandan çıkar ve çok uzaklara götür.
O kadar uzaklara götür ki, kral beni asla bulamasın, demiş.
Sihirli ayna, bu hırsız ve tembel adamı sihirli bir kuş yapmış ve çok uzaklara uçurmuş.
Gökten üç elma düştü. Biri bu masalı yazanın, biri okuyanın, biri dinleyenlerin başına...
(Avrupa masalı)