İnsanlar ikiye ayrılır
Vaktini beşe ayıranlar,
Vaktini boşa ayıranlar!
İki çeşit insan vardır,
Zaman geçtikçe
Hataları ile yüzleşen,
Zaman geçtikçe
Yüzsüzleşen!
Ya Allah'a baş eğer
Hiç kimseye eğilmezsin,
Ya da herkese baş eğer,
Hiçbir şeye değmezsin!
Biz dünyada, kimsenin
Bulamadığı huzuru
Arayacak değiliz,
Kalkar abdest alır,
Huzur da eğiliriz!
Var mı Allah'tan yukarı
Kabirden aşağı,
Toparlan ruhum gidiyoruz
Sen yukarı ben aşağı!
(Necip Fazıl Kısakürek)
O Yüce Yaradan'dan savrulup çölleştiğimiz bu günümüzü Niyazi mısri’ ne de güzel tasvir ediyor.. Zebunu olduğumuz dünya, nasıl gönüllerimizi çoraklaştırdı..
Rabbim! Yusuf'u kuyudan çekip aldığı gibi bizi de bu taşlaşmış dünyevileşme kuyusundan Çekip çıkarsın..Yoksa bu gidişin sonu koca bir hüsran...
Vahdet ilinde seninle yâr idim noldu bana,
Kesret içre bend‐i ağyâr olmuşum,
Yâ Rab meded.
Bu Niyâzî düştü varlık câhına Yûsuf gibi,
Al elim kurtar ki nâçâr olmuşum,
(Yâ Rab meded)
ASİL BİR DURUŞ HİKAYESİ
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes'in bulunduğu bir ortamda içki servisi yapılır. Toplantıda içki içmeyen bir muhtar da vardır.
Celal Bayar ona hitaben "İç evlâdım iç" der. Muhtar "Sağolun Efendim, ben içmem" dediyse de Bayar tekrar edip: "İç oğlum iç" deyince muhtar bu sefer: "Ben müslümanım efendim, içemem!" der.
Ortalık buz kesmiştir. Bir yalaka milletvekili "Koskoca Cumhurbaşkanı iç diyorsa içeceksin, sen hâlâ içmem diyorsun, bu olacak iş mi?" der.
Bu sefer muhtar: "Koskoca Cumhurbaşkanı iç diyorsa, koskoca Allah da içme diyor, ben içmem efendim." diye cevap verir.
(Prof. İsmail Lütfi ÇAKAN, Hayat Mektebinden Notlar isimli kitaptan)
HAK YOLUN KADERİ: ÇİLE VE YALNIZLIK
Peygamberlerin hemen hemen hepsi ya yalnızdı ya da etraflarında sadece bir avuç insan vardı… Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Eyüp, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İsa ve daha nice peygamberler bu durumdaydı… Etraflarında kalabalıklar yoktu… İleri gelenler, zenginler, mütrefler, yalakalar, karunlar, hamanlar hep Firavunaların, Nemrutların etrafında saf tutuyorlardı…
Peygamberlere kalan yalnızlık, çile, azim, kararlılık, fedakârlık, sabır, tevekkül ve Allah rızasıydı… Yeri geldiğinde eşleri, çocukları, babaları, kardeşleri, akrabaları, dostları bile onları yalnız bırakıyorlardı… Ama onlar bıkmıyor, usanmıyor, davalarından geri durmuyorlardı… Çünkü inandıkları yol, güttükleri dava meşakkatliydi, zordu, büyüktü, ağırdı… Bu yolda olanın yüreği kocaman olmalıydı… Rahata, rehavete, konfora, mala, makama, lükse, şana, şöhrete, şatafata düşkün olanlar bu yolu adımlayamazlardı… Bu yolda olanları da anlayamazlardı… Fedakârlık, cefakarlık, diğergamlık, dürüstlük, samimiyet, ihlas ile dolu insanlara yazılan çileydi, yalnızlıktı… Peygamberler bu hayatta bir garib, bir yolcu gibi yaşam sürdüler… Sürüldüler, dövüldüler, kesildiler ama davalarından, duruşlarından ödün vermediler, vazgeçmediler, aldırış etmediler… Yakin/ölüm gelene kadar hak yolda devam ettiler…
Bu yolu yürüyeceksen şayet “yalnız kalmayı, dışlanmayı, kabul görmemeyi, horlanmayı, ötelenmeyi, her türlü hainliği göze alacaksın… Sıradan bir hayat yaşamayacak, dünyalık hesapların içinde boğulmayacaksın… Duruşundan, davandan, yolundan taviz vermeyecek, asla vazgeçmeyeceksin… Gerektiğinde kendinden, ailenden, malından, makamından, çevrenden, memleketinden geçecek ama davandan geçmeyeceksin… Ölüm gelene dek kimselere aldırış etmeden meşakkatlerle dolu hak yolu tek başına bile olsa yürüyeceksin…
Zaferi, üstünlüğü, galibiyeti değil hakkın rızasını gözeteceksin”…
Allah, azan karıncaya kanat takar uçurur...Sonunda da kurda kuşa yem eder...
Her yükselişi hayra, her düşüşü şerre yormamak lazım...
Hayat, dünya ile ahiret arasına kurulmuş sırat köprüsüdür...
Sırat köprüsü ise, dünya işleri ile ahiret işleri arasındaki dengedir..Dengede durmak lazım..şımarmamak lazım..
HAYAT YAŞAM
Dunyada ne kadar yaşarsan yaşa ölüm gelecek başa ıster bey ol istersen paşa üç beş kişi götürecek musalla taşa dünya da ne olursa olsun şanın ecele teslim olacak canın yaptıklarınla anılacak adın akıbet iki taş olacak nişanın bu hayat bir yalan varmıki baki kalan gez dolaş biraz oyalan yaptığın eserlerdir kalan umüdinine kesme Allah’tan...
Hayatın anlattıklarından bir kesit ile sözün özüyle bitirelim;
Fahruddin er-Razi 57 yaşında iken tefsirinin sonuna doğru şu güzel sözü söylüyor: “Hayatımın başından sonuna kadar tecrübe ettiğim şudur ki insan işinde Allah’tan başkasına güvendiğinde sıkıntılara düşer, kul Allah’a dayandığında ise gayesine ulaşır.” Büyük müfessirin tecrübesinin konuştuğu bu söze katılmamak mümkün mü? Bendeniz 60 yaşındayım ve aynı tecrübeyi yaşadım, yaşıyorum...